s

“Göller ağır hasta”

Yok oluşun ne demek olduğunu anlamak isterseniz, kuruyan göllere bakın; bir de o yörenin eski fotoğraflarına! Göreceksiniz ki orada artık yeşile çalan bir mavilik, ağaçlar, nilüferler yok; rengârenk balıkçı kayıkları artık çürümüş bir ahşap iskeletten ibaret.


Haritalarda eskiden mavi renkle gösterilen nice göl, artık sadece kurumuş bir çanak. Eskisi gibi balıkçılar ağ atmıyor, kuşlar konaklamıyor. Kimi yerde keçiler, koyunlar otluyor kimi yerde gençler yürüyüş yapıyor. Bir zamanlar suyla dolu olan çanaklar, bugün yok oluşun derin izlerini taşıyor.

30 yıllık uydu gözlemleriyle yapılan bir çalışmaya göre, dünya genelinde en büyük bin 972 göl, suyunun yarısını kaybetti. Türkiye’deki kayıp ise çok daha vahim. Son 30 yılda göl alanlarımız yüzde 54 küçüldü. Bu yalnızca bir yüzey kaybı değil. Aynı zamanda yaşam alanlarının, biyoçeşitliliğin, geçim kaynaklarının, kuş göç yollarının ve ekosistemlerin de kaybı anlamına geliyor.


Türkiye’de son 60 yılda 240 gölden 186’sı tamamen kurumuş durumda.

Bugün Konya’nın Kulu ilçesine giderseniz artık göl aramayın. Düden, Samsam, Uyuz ve Gökgöl… Hepsi kurudu. Su kuşları terk etti bu toprakları. Sular çekildi, hatıralar kaldı. Ilgın’daki Çavuşcu Gölü de aynı kaderi paylaşıyor. Tarımın can damarı olan bu bölgede artık verim kaybı konuşuluyor. Antalya Elmalı’da Avlan Gölü yeniden kurudu. Göller Yöresi, adını taşıdığı gölleri bir bir yitiriyor. Karagöl, Söğüt, Kestel, Pozan… Artık bu isimler coğrafi veri değil, yok oluşun kaydı.

Hatay’da 314 kuş türünün barındığı Milleyha Kuş Cenneti bile çöle dönmüş durumda. Sivas’taki Bingöl Gölü’nü kuraklık ve aşırı sıcaklar tamamen yuttu. Göllerin çevresindeki yaşam, susuzlukla birlikte geri çekiliyor. Sadece göller değil, onların etrafındaki tüm hayat da tehdit altında! Burdur Gölü bu gerçeği yıllardır haykırıyor. Son 50 yılda su seviyesi 20 metreden fazla düştü. Alanının yarısını kaybetti. Sapanca Gölü’nde sadece iki yılda 2 metreden fazla seviye kaybı yaşandı. Göl artık bir tatil mekânı değil, çevresel bir felaketin habercisi.

Tuz Gölü ise bir zamanlar gökyüzünü yansıtan, tuzdan bembeyaz bir örtü gibiydi. Bugünse çölleşmenin simgesi. 130 bin futbol sahası büyüklüğündeki hacim, sadece 13 bine indi. Bolu’daki Sünnet Gölü, kıyıdan 8-10 metre çekildi. Göl, âdeta nefes almıyor.

“Çalışmaların hızlanması gerekiyor”

Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Bilim Danışmanı Dr. Erol Kesici’ye göre, göllerimizin hepsi ağır hasta konumunda. Son 60 yılda 240 gölden 186’sının tamamen kuruduğunu belirten Kesici, geriye kalanların da aşırı kirlilik ve kuraklık tehdidi altında olduğuna dikkati çekiyor.

Eğer suyu bu hızla tüketmeye devam edersek, haritalarda göl yazan her yer, gelecekte birer çorak araziye dönüşecek. Ve bu gelecek çok da uzak değil. O yüzden hızlıca eyleme geçilmeli. Peki, ne yapmalı? Tarım ve Orman Bakanlığı’nın geçtiğimiz günlerde Eber, Akşehir, Bafa, Beyşehir, Burdur, İznik, Sapanca ve Seyfe gölleri için ‘acil eylem planı’ ilan ettiğini hatırlatan Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, eylem planı yapmaktan önce eyleme geçilmesi gerektiği görüşünde: “Çalışmaların hızlanması gerekiyor, çünkü ortada göl kalmadı. İşe öncelikle ilk eylem, gölü besleyen yer altı ve yer üstü kaynaklarının üzerinden göle gelen akımı engelleyen su yapılarını engellenmesiyle başlanmalı. Yer altı sularının aşırı çekilmesi engellenmeli. Göle gelen ırmaklar üzerinde yapılan tarımsal göletler denetlenmeli. Bir an önce havza yönetimine geçip, kurumsal yapı kurulmalı. Çünkü göllerin yok olmasında insan faaliyetleri ve su kaynaklarının yönetimi ana etkendir.”

Categories: “Göller ağır hasta”

Haber Yorumları

Henüz Yorum Yapılmamış.

Sende Yorum yap

Son dakika haberler

En güncel ve en doğru, tarafsız haberin merkezi.