s

Calvino’nun saati

Bazen saatleri neden sevdiğimi düşünüyorum. Bileğimizdeki zaman makinelerinin beni etkileyen yönü üzerinde düşündükçe hep aynı yere varıyorum: Demek ki diyorum saatleri yaratan aklı seviyorum. Filozof ve matematikçi René Descartes gibi sorgulayan, kuşku duyan ve azla yetinmeyen bir zekâ var saatlerde.


Italo Calvino’nun kolunda deri kayışlı bir saati var ama nedir görünmüyor. İşte o saati çok merak ediyorum.

Marcus Aurelius, zamanın hızla akıp gidişini “İnsanın; daha uçarken görüp gönül verdiği bir serçenin ona sevdalanır sevdalanmaz, kanat çırparak gözden yitip gitmesine” benzetiyor. (Düşünceler, YKY, 2012)

Türkiye’ye getirilen Marcus Aurelius olduğu düşünülen bronz heykelin başı nerede ve başına ne geldi acaba diye düşünüyordum. Hemen arkasından Marcus Aurelius hazretlerinin bizzat kendisi bir zaman makinesi yardımıyla Floransa’ya gitse acaba hangi saati takardı koluna diye aklıma tuhaf fikirler de geldi. Alternatif tarihleri severim: Belki de filozof-imparator, şehirde gezinirken “nerede olduğunu, hangi çağda yaşadığını bilmeye meraklı bir ruh var bu saatlerde” deyip tasarımlarını çok beğendiğim HTD (Horological Tools Department) mağazasında kendinden geçerek insanlığın vardığı noktaya hayranlık duyardı. Fakat çok daha iyi saatler de var.

GPHG’nin (saatçilik dünyasının en büyük ödül organizasyonu olan Grand Prix d’Horlogerie de Genève) yüzlerce kişilik jürinin onayına sunulan ve bu yılın sonunda yılın en iyi saatlerinin belirlenmesi için ön elemeye çıkan saatleri görse aklını yitirebilir belki, çünkü gerçek bir kültür şoku olabilir bu saatler. Ömer Hayyam da katılırdı belki kendisine, sonra “matematik, astronomi ve zanaat birleşip saat diye önümüze çıkmış” diyebilirlerdi. Saati düşünen ve geliştiren zihin, katıksız bir merakla araştırıyor, birleştiriyor, geliştiriyor…

Saati meydana getiren insan ruhu saf bir güce sahip. Öyle ki “Zaman dama oynayan bir çocuktur; hükümdarlık gücü bir çocuğun gücüdür” diyen Herakleitos saat endüstrisinin geldiği düzeyigörseydi bu cümleyi yeniden yazmak isteyebilirdi. Öyle bir dehanın ürünü ki yeni saatler, onlara baktıkça zamanı görmez oluyorum artık. Bana kalırsa aslında saatin kaç olduğunu merak etmiyor bu saatleri yapanlar. Zaten 200 yıl önce neredeyse mükemmel bir noktaya gelmişti saatçilik. Sonrasında saatçilik biraz konfor biraz hassaslık tutkusu diye yorucu ama küçük eklentilerle ilerledi ama bugün işin içinde çağdaş sanat ve edebiyat bile var.

Marcus Aurelius’un soyundan gelen Italo Calvino’nun çok güzel bir fotoğrafı var, bir elinde dolmakalemle görüntülenmiş, diğer kolunu da masanın üzerindeki kâğıtlara yaslamış bize bakıyor. Deri kayışlı bir saati var orası belli ama nedir görünmüyor. İşte o saati çok merak ediyorum. Bir İsviçre saati miydi acaba? Belki de 1976’daki Japonya seyahatinde güzel bir Seiko almıştır.

Calvino, kitaplarından birinde (Bütün Kozmokomik Öyküler, YKY) şöyle yazmış “Şimdi durum değişik, kabul ediyorum: Bir kol saatim var, akrep ve yelkovanlarının açılarını, gördüğüm bütün akrep ve yelkovanların açılarıyla karşılaştırıyorum; iş görüşmelerimin saatlerinin yazılı olduğu bir ajandam var; koçanında rakamları toplayıp çıkardığım bir çek defterim var. Penn İstasyonu’nda trenden iniyorum, metroya biniyorum, bir elimle direğe tutunup ayakta duruyorum, bir elimde de ikiye katlanmış gazete var, borsa rakamlarını okuyorum: Kısacası oyuna, incecik toz gibi bir düzen, sistemde bir düzen varmış gibi yapma oyununa katılıyorum, değişik ve birbirine uymayan sistemler iç içe girmiş numarası yapıyorum, böylece düzensizliğin her noktasına hemen ufalanan bir düzenin yontulmuş yüzlerini uydurmaya çalışıyorum. (…)

Hakikat gün gibi ortada: Saatler zamanı ölçmez Marcus Aurelius’tan Calvino’ya insanın zamana dair merakını ölçer.

Categories: Calvino’nun saati

Haber Yorumları

Henüz Yorum Yapılmamış.

Sende Yorum yap

Son dakika haberler

En güncel ve en doğru, tarafsız haberin merkezi.