Tarihçinin saati
Mete Tunçay’ın vefatını (18 Ağustos 2025) öğrencilerinden Tolga Ersoy’un haber vermesiyle öğrendim. Ruhu şâd olsun, Mete Hoca çalışkan, mütevazı ve ince ruhlu biriydi. Ayrıca adının önüne “Prof. Dr.” yazmakla meşgul olmayan, imza attığı kitapların kapaklarında görüleceği üzere aynı tutumu her yerde sürdüren özgün bir tarihçi ve çevirmendi. Yaklaşık 20 telif kitabı ve 30’dan fazla çevirisi var.

Tolga Ersoy’un çektiği fotoğrafta Mete Tunçay hocanın bileğindeki saate gözüm takıldı. Beyaz kadranlı saat hocanın kişisel tarihinin bir yansıması olabilir.
Siyasal düşünce tarihine kitap toplayacak kadar ilgi duymadığım için o konudaki yayınlar hakkında söz söyleyecek birikimim yok ancak kültür tarihi merakımdan dolayı Mete Bey’in bu alandaki çevirilerini topladım. Daha da önemlisi ansiklopedi, sözlük ve dergi alanlarındaki öncü çalışmalarının yayıncılık tarihimize büyük bir katkı olduğunu düşünüyorum. Özellikle kurucusu olduğu “Tarih ve Toplum” (ilk sayı 1984) ve “Toplumsal Tarih” (ilk sayı 1994) dergilerinin (artık aylık olmasa da) halen yayın hayatına devam etmesi ne kadar sağlam temellerin atıldığını ve bu mirasa nasıl sahip çıkıldığını gösteriyor.
Algıda seçicilikten olsa gerek Tolga Ersoy’un çektiği fotoğrafta hocanın bileğindeki saate gözüm takıldı. Mete Bey, bir tarihçiye en çok yakışan araçlardan biriyle, uzun yıllar bileğinden çıkarmadığı saatiyle görüntülenmiş. Öğrencilerinin anlattığına göre bazen iki saat taktığı bile olurmuş, soranlara “aceleyle çıktım evden” dediğini söyleyenler var.
Bu fotoğrafa bakarken bu yıl yayımlanan, sadece adıyla bile beni etkileyen bir kitapla bağ kurdum. İçeriği de adının hakkını verecek ölçüde iyi bir kitap, Christopher Bollas imzalı “Çağrışımlı Nesne Dünyası” (YKY, çev. Şahika Tokel) isimli bu eser geçen yıl çıkan “Sonsuz Soru” (YKY, çev. Zeynep Baransel) kitabının devamı gibi de okunabilecek bir eser. Bollas, Sigmund Freud’un rüya üzerine geliştirdiği düşünce sistemine kendi analizini katıyor ve psikanalizin sadece zihin dünyamızı değil saat gibi nesnelerle kurduğumuz ilişkiyi de aydınlatabileceğini gösteriyor.
Sadece ufak tefek nesnelerden söz edilmiyor, mekânlar/binalar da aynı şekilde insanın ruhuna sızan ve duygular barındıran nesnelerden. Bollas, oyuncak bir ayıdan mimari bir yapıya kadar nesnelerin bireyin iç yaşantısını somutlaştırdığını ve yokluğu varlığa dönüştüren illüzyonlar oluşturduğunu, bireyin iç dünyasını “sessizce” dönüştürdüğünü anlatıyor. Yazar, kimi nesnelerin ses çıkarmadan hayret uyandırdığını ve iyileşme alanı oluşturduğunu söylüyor. Yani eşya bir yerde zihnin gürültüsünü yatıştırıyor ve kaostan uzaklaştırıyor.
Bu fotoğrafta kitapta sözü edilen türden bir sessizlik olduğunu düşünüyorum. Beyaz kadranlı saat hocanın kişisel tarihinin bir yansıması olabilir, kendisine 1908 yılında yaşananları, Meşrutiyet döneminin ayrıntılarını soranlar olmuş ama saatinin neyi gösterdiğini sormamışlar.
Mete Bey’in saatini düşünerek (ama başka bir yerde) kendimce bir cevap buldum: Alberto Manguel’in “Resimleri Okumak” (çev. Armağan Ekici, Kırmızı Kedi, 2021) kitabında bir bölümün girişindeki alıntı (Samuel Beckett, “Molloy”) bazı şeyleri açıklığa kavuşturuyor: “Nesnelerin rolü sessizliği yeniden tesis etmektir.” Armağan Ekici çevirisi elbette aslına uygun. Çevirmenin affına sığınarak şöyle çevirmeyi uygun görüyorum: “Eşyanın görevi sessizliği yeniden inşa etmektir.”
Categories: Tarihçinin saati
Sende Yorum yap