Savaş ve Barış
O kadar alışmışız ki, "Bizim çocuk" ya da "Nasıl olsa hallolur" mantığına... Başlarken, "Kervan yolda düzülür" der, devamında, "Hallederiz" sözleriyle bir parmak bal verip, sonunda da "Eeee, yeter artık" diyerek köprüleri atma noktasına getiririz. Dün Kerem Aktürkoğlu'na oldu, bugün Barış Alper Yılmaz'a...
Rahmetli şehidimiz Eren Bülbül, hikayesini hatırlayanlar vardır ama bilmeyenlere tekrar edelim:
Eren, şehadetinden yaklaşık iki ay önce, sosyal medya hesabına, "Kimse de demiyor ki, iyi ki varsın Eren" diye yazmıştı. O dönem çok çalıştığını ama kimsenin fark etmediğini, değer görmediğini ima eden bu paylaşım, vefatının ardından tüm toplumun kılcal damarlarına kadar işledi, slogan haline geldi.
Barış da aslında, içinden bas bas bağırıyor, "Kimse de demiyor ki, iyi ki varsın Barış" diye... Sana verilen değer, 2 milyon euro ise, istediğin kadar, "Bizim için çok özelsin" de, inanmazlar, inandıramazsın. Bugün Barış ve Lemina, emin olun yarın bir başkaları daha çıkacak. UEFA'ya vereceğin borçsuzluk belgesini, bundan sonra ödeme yapmadan hangi futbolcuya imzalatacaksın. Barış'a, "At şuraya bir imza" diyorsun ama, elin oğlu, imza atmak için ana parayı, geçen sürenin faizini içeren protokolü dayıyor gırtlağına...
Bunlar konuşulurken sanmayın Barış Alper Yılmaz da sütten çıkmış ak kaşık... "Profesyonelim" diyorsan, "profesyonel" gibi hareket edeceksin. "Bana ne oynamıyorum" şımarıklığı ancak mahalle arasında olur. İmza attığınız bir sözleşme, buna uymakla yükümlü olduğunuz bir süre var. "Ben bu sözleşmeyi tanımam" diyorsan, sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsın.
Galatasaray'daki sözleşme savaşının kısacası böyle...
Kulüp, "İyi ki varsın Barış" derken, o varlığın karşılığını hatırlayacak, takım içi dengelerini koruyacak. Futbolcu da, ne olursa olsun, mesleğinin gereklerini yerine getirip, onurunu koruyacak.
Barış Alper Yılmaz da, "Sen iyisi mi idmana çıkma" diyenlere, "Artık yoksunuz" diyebilmeli...
Yoksa, "Savaş ve Barış"ı Tolstoy yazar, Galatasaray ile oyuncu da birlikte oynar!
Günay hak etmiyor mu?
Bazı futbolcular, takımlarının "askerleri"dir, "hamalları"dır. Bazıları ise "general" olarak liderlik eder. Bir kısmı da, ne generaldir ne de asker... Ancak idare eder!
Galatasaray kalecisi Günay Güvenç, asker sınıfında yer alan emekçilerdendir. "Otur" dersin oturur, "kalk" dersin kalkar.
Günay, sadece sarı-kırmızılı kulübün kalesini hak etmiyor, oynadığı futbol, çıkardığı toplarla A Milli Takımımız için de, "çok ideal" bir görev adamı haline geliyor. Ligde üç maçta da gol yemeyen iki Türk kaleciden biri Günay... Diğeri de zaten, Trabzonsporlu Uğurcan Çakır... Üstelik milli takımın kalesinde yer alan Mert Günok da sakatlığı nedeniyle Beşiktaş'ta bile yok.
Önümüzde Gürcistan ve İspanya milli maçları var. Ama ay-yıldızda Günay var mı?
Sizce hak etmiyor mu?
VAR'dır bir bildikleri...
Beşiktaş, Eyüp maçının ardından Türkiye Futbol Federasyonu'nun kapısını çaldı. En üst düzey bir temsiliyetle, Başkan Serdal Adalı, Riva'nın kapısına dayandı. Herhalde bir bildikleri vardı.
Adalı gibi bir mülayim karakter bile çıldırdığına göre demek ki ortada bir sorun da vardı. Biz başkanın yalancısıyız, TFF'nin üst düzey makamları da, "Haklısınız" deme bedbahtlığında oldu. Neden talihsizlik diyorum.
Adaleti dağıtacak olan Futbol Federasyonu, değil Serdal Adalı'yı, herhangi bir başkanı VAR odasına alırsa, yarın herhangi bir kulübün başkanı, "Açın kapıları" cüretini gösterir. Çünkü, "Ellere var da, bize yok mu?" deme hakkını elde etmiştir.
Ayrıca girilen, VAR odası değil, hakemin en mahrem odasıdır.
Bravo size
Yabancı konusunda her daim bir fazlasını istemeyi alışkanlık haline getiren kulüpler, bu kez avuçlarını yaladı. Her zaman, "kulüplerin federasyonu" diye eleştirdiğimiz bu yönetim, inanın çok önemli bir duruş ortaya koydu.
Lig başlamışken, transferlerin çoğu yapılmışken, 2'si 2002 ve daha genç doğumlu olmak üzere 14 yabancı sayısında oynama yapmak, hakkaniyetten uzak biri tutum olacaktı. TFF Başkanvekili Mecnun Otyakmaz da bunu anlattı. Ayağını yorganına göre uzatmak varken, ayağa göre bir yorgan aramanın ne alemi vardı?
Bravo dirayetli TFF Yönetimi'ne... Umarım, Türk futbolunun geleceği açısından bu bir başlangıç olur.
Komsuoğlu'na daha fazla ceza verilmeli
Çoğu kişinin gözünden kaçtı, ancak Tahkim Kurulu, Fenerbahçeli yönetici Sertaç Komsuoğlu'nun aldığı 30 gün hak mahrumiyeti ve 3 milyon lira para cezasını az buldu. Kurul, aleyhe bozma yasağından dolayı, bu cezayı onamak zorunda kaldı. Ayrıntısının da, gerekçeli kararda açıklanacağı ifade edildi. Hem de oy çokluğuyla...
Futbol Disiplin Talimatı'nın 38'e 1-a maddesinde, kulüp yöneticilerine 90 güne kadar hak mahrumiyeti cezası ile; Süper Lig için 2 milyon liradan 4 milyon liraya kadar para cezası verileceği belirtiliyor. Yani kitaba göre bu ceza doğru...
Acaba Komsuoğlu'nun 9 Ağustos'ta kulübün resmi internet sitesine, bir gün sonra da SporX'e verdiği beyanattan dolayı iki kez ceza alması gerektiği mi düşünüldü?
Sende Yorum yap