Zaferler ve ötesi...

Türk tarihinde ağustos ayının ayrı bir yeri ve anlamı var... 26 Ağustos 1071’de Malazgirt Savaşı’nda Sultan Alparslan Bizans ordusunu yenerek Anadolu’nun kapılarını Türklere açtı. Bundan 9 asır sonra 1922’de yine bir 26 Ağustos günü Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir” komutuyla başlayan ve 30 Ağustos’ta Yunan ordusunun bozgunuyla sonlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi, Anadolu’nun sonsuza dek Türk yurdu olarak kalacağını tüm dünyaya gösterdi... Türk ordusu işgalci güçlere son ve kesin darbeyi vurdu ve Anadolu’dan attı...Türk ve insanlık tarihi için böylesine önemli sonuçlar doğuran bu iki parlak zaferin aynı ay hatta aynı güne denk gelmesinin yanı sıra güç dengeleri açısından da benzerlikleri söz konusu. Hem Malazgirt hem de Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde, Türk ordusu gerek asker sayısı gerekse silah- mühimmat bakımından kendisinden katbekat üstün bir güçle çarpıştı ve düşman ordusunu imha ederek kesin zafere ulaştı. Bu zaferler ülke olarak kutup yıldızımız konumunda... Her ikisinin ardında meşakkat, çaba, olağanüstü fedakârlık, daha da önemlisi, dâhiyane hazırlanmış bir strateji var. Her türlü tezgâha, hainliğe rağmen birlik, beraberlik ruhuyla kazanılan zaferler ikisi de...
★ ★ ★
Haklı olarak bu iki zaferin gururu ve onurunu yaşadığımız şu günlerde, göğsümüzü kabartan bir başka gelişme de Türk savunma sanayiinin geldiği nokta...Dünyanın gözü, kulağı Türkiye’de...İHA ve SİHA’larla başlayan Türk mühendislerinin tasarlayıp, geliştirdiği milli muharip uçak KAAN ile taçlanan TCG Anadolu’ya ve uzun menzilli hipersonik füzelere kadar uzanan süreç yüksek irtifada hız kesmeden devam ediyor. Türkiye dünyada beşinci nesil savaş uçağı üreten ve satan bir elin parmaklarını geçmeyen az sayıdaki süper lig ülkeleri arasında artık. Buna çok katmanlı entegre hava savunma sistemi Çelik Kubbe de eklendi. Silahlı Kuvvetlerin envanterine giren Çelik Kubbe, farklı irtifalarda etkili olacak yerli hava savunma sistemlerini entegre ediyor. Sistem kapsamında radarlar, elektro-optik sensörler, komuta kontrol merkezleri ve çeşitli menzillere sahip hava savunma unsurları birlikte çalışıyor.
Havada, karada, denizde sürekli yenileri geliştirilen projeler silah sanayiinde dışa bağımlığımızı azaltırken, Türkiye’yi dünya piyasalarında söz sahibi de yaptı. Son beş yıllık dönemde silah satışlarını yüzde 106 oranında artıran, dünyanın en büyük 11’inci silah ihracatçısı konumuna yükselen Türkiye, küresel savunma pazarında giderek daha önemli bir aktör haline geldi. Türkiye’nin silah ithalatı da bir önceki beş yıllık döneme göre geriledi. NATO ortağı, AB üyesi ülkeler de Türkiye’den silah alan ya da talep edenler arasında...
★ ★ ★
Bunlar da bazı ülkeler açısından ciddi anlamda rahatsızlık ya da tedirginlik demek... En başta da sözde müttefikimiz, NATO’daki ortağımız, dünyanın en önde gelen silah tedarikçisi ABD için... Çünkü Türkiye savunma sanayindeki atılımlarıyla çok daha güçleniyor, güçlenecek. Bölgede daha da güçlenen bir Türkiye de ABD’nin işine gelmez, gelmiyor. O, kendisine muhtaç, kendi sözünü dinleyen, verdiği silahlarla, malzemelerle yetinen bir Türkiye istiyor. Yani “benim her dediğimi yapmak zorundasın” hesabı...Buna karşı T.C Devleti’nin dik duruşu, koyduğu kararlı irade de ortada... Hem müttefiklik hukukundan vazgeçmedi hem yapılan tüm engellemelere, ambargolara, aşağılık tezgahlara rağmen ana karası, gök vatanı, mavi vatanının savunmasıyla ilgili müthiş bir gelişme sağladı. Stratejik özerklik anlamında... Olmayanı oldurdu, var olanı da daha da geliştirdi...Dolayısıyla bugün hala Türkiye üzerinde siyaset yapma niyetinde olan, hayal peşinde koşanların öncelikle tarihi iyi okumaları gerekir. Asla unutmamaları gereken dersler de şu:
Bütün yokluğa rağmen yüreğindeki cesaret ve inançla kanının son damlasına kadar mücadele eden Kahraman Mehmetçik ve “söz konusu vatansa gerisi teferruattır” deyip, kenetlenen Türk milleti dün neyse bugün de aynısı, yarın, her daim de öyle olacak...
Sende Yorum yap