Tayland ve jüristokrasi
“Adalet mahkemelerinden daha üstün bir mahkeme vardır, o da vicdan mahkemesidir. Diğer tüm mahkemelerin üstündedir.”
-Mahatma Gandhi
Üniversitede hangi bölüme gireceğim konusunda ailemden baskı görmedim ama ikna edilmeye çalışıldım. Küçükken sorarlar ya büyüyünce ne olmak istiyorsun diye, ben bu soruya “başbakan” diye yanıt veriyormuşum. Bu yüzden de siyaset okumak istiyordum. Ancak pek tabii bizimkiler gelecekte maddi getirisi olabilecek bir iş imkânı çerçevesinde düşündükleri için işletme okumamı istiyorlardı. Önce işletme bölümüne girdim, ancak bir dönem sonra siyasete geçiş yaptım ve işletmeyi tamamen bıraktım. Para nasıl kazanılır diye akademik bir bölüm olması bana garip gelmişti. O yüzdendir ki hala para nasıl kazanılır bilmiyorum. Sonuç olarak tıp okuyanlar doktor, hukuk okuyanlar avukat, edebiyat okuyanlar öğretmen oluyorlar vb. ama siyaset okuyanlar siyasetçi olmuyorlar. Peki neden?
İzmirli idealist bir gencin (ben oluyorum) hayallerini aşan ciddi bir tartışmadan bahsediyorum. Neden mesela doktor olmak için tıp okumak gerekiyor da ülke yönetimi gibi çok önemli bir görev için gerekli eğitim öğretimi almak gerekmiyor? Bu soruyu daha akademik bir şekilde düzenlersek: temsili demokrasilerde hem halkın iradesinin yönetime yansıtılması hem de işin ehli kişilerin yönetimde söz sahibi olmaları nasıl sağlanır? Cevap şu: seçilmişler ile atanmışlar arasında dengeyi ve birbirlerini denetlemelerini mümkün kılarak. Örneğin, milletvekili seçilmek için siyaset mezunu olmanıza gerek yok, ama bakanlıkta çalışan bir mühendis olabilmeniz için mühendislik fakültesinde okumuş olmanız gerekiyor. Adalet bakanı olmak için hukuk bitirmeniz şart değil, ancak hâkim veya savcı olabilmeniz için şart. Meclis’i halk seçerken, Anayasa Mahkemesi üyeleri liyakate göre atanırlar. Böylece hem halkın tercihleri yönetime yansır hem de bu tercihlerin sonuçları atanmışlar tarafından denetlenir.
Bir telefon başbakanlığa bedel oldu
İşte burada doğru dengeyi tutturmaktır bütün mesele. Geçen Cuma Tayland’da Anayasa Mahkemesi, başbakanı görevden aldı. Başbakan Paetongtarn Shinawatra’nın Kamboçyalı lider Hun Sen ile yaptığı bir telefon görüşmesi sızdırılmıştı. Hatırlarsanız bu iki ülke neredeyse savaşmak üzerelerdi. Tayland başbakanı telefonda tavizkar bir ton kullandığı için eleştiriliyor. Detaylarda çok boğulmaya gerek yok; sonuç olarak bir telefon konuşması yüzünden Tayland’da yargı, yasamanın başını azletti. Sıkı durun, Paetongtarn mahkemenin görevden aldığı beşinci başbakan! Tayland Anayasa Mahkemesi ayrıca tam 112 siyasi partiyi de kapatmış bulunmaktadır. Yargının yönetim üzerinde tahakküm kurduğu görülüyor. Tayland’ın tarihi askeri darbelerle şekillenmiş, 1932’de meşrutiyete geçildiğinden beri 20 farklı anayasası olmuştur. Krallık yanlıları ile karşıtları bir türlü demokratik düzlemde birleşememişlerdir.
Demokrasiye alternatif olarak önerilen bir yönetim şekli epistokrasidir. Epistokrasi, sadece bilgi sahibi, alanında uzmanlaşmış kişilerin idarede görev almalarıdır. Aslında kulağa mantıklı gelse de uygulamada pek mümkün değildir zira en nihayetinde kimin bilgili, liyakat sahibi olduğuna karar verecek yine birileri olması gerekmektedir. Bir bakıma başladığımız yere dönmüş oluruz. Tayland gibi yargının bu denli güçlü ve baskın olduğu rejimlere jüristokrasi denmektedir. Böyle bir rejimde de Tayland’da gördüğümüz gibi, atanmışların seçilmişlerin üzerindeki orantısız gücü, demokrasiyi imkânsız hale getirmektedir. Sonuç olarak kontrol ve denge mekanizmalarının sağlıklı bir şekilde işlediği, halkın kendi kendini yönetme hakkının korunduğu ancak ülke yönetimi için gerekli bilgiye sahip kişilerin de bu hakkın suistimal edilmediğini denetlediği bir sistem lazımdır. Bu sisteme de biz liberal demokrasi demekteyiz. Daha sade bir dille: beni muayene edecek kişinin tıp fakültesi mezunu ve devletin lisans verdiği bir doktor olması lazım, ama doktorumun kim olacağını seçme hakkı bende olmalıdır.
Categories: Tayland ve jüristokrasi
Sende Yorum yap