Hoş geldin Eylül: Bitişlerin ve başlangıçların ayı

Eylül, yalnızca takvimlerdeki sıradan bir ay değildir, yaşamın kendi ritmini yeniden hatırlattığı ince bir eşiktir. Yazın hızını, telaşını, savruk coşkusunu geride bırakırken içimizde bir sessizlik uyanır. Bu sessizliğin içindeyse çoğu zaman görmezden geldiklerimiz belirir: Yorgunluklarımız, yarım kalan işlerimiz, söylenmemiş sözlerimiz… İşte eylülün bize verdiği ilk ders budur: Dur ve gör. Görmeden değiştiremezsin, yüzleşmeden bırakamazsın.
Bu ayın en güçlü titreşimi, bitişler ve yeni başlangıçlar arasında bir köprü kurmamızdır. “Bitiş” dediğimiz şey, çoğu zaman kayıp gibi algılanır oysa gerçekte yeniye yer açmanın doğal yoludur. Dolabımızda yer açmadan içine yeni bir giysi koyabilir miyiz? Zihnimizde eski düşüncelerimiz hâlâ kalabalıkken yeni bir fikre alan açabilir miyiz? Bırakış, eksilmek değil, özgürleşmektir. Eylül, bu farkındalığı tüm doğasıyla bize öğretir. Ağaç, yaprak döker ama köklerini toprağın daha derinlerine salar.
Aynı anda bir başlangıç daveti de taşır eylül ayı. Fakat bu başlangıç, büyük ve gösterişli adımlar atmak anlamına gelmez. Küçük, düzenli seçimlerin gizli gücünü temsil eder. Her sabah beş dakika sessizlikte kalmak, günün başında kendimize tek bir niyet yazmak, akşamları üç satır şükran notu almak… Bunlar, sıradan, basit alışkanlıklar gibi görünüyor olabilir ama titreşimimizi yeniden kurarlar. Çünkü yaşamın ritmi, devrimlerden çok, düzenli tekrarların gücünde saklıdır.
Eylül, aynı zamanda ölçünün ve dengenin öğretmenidir. Gündüz ile gecenin birbirine yaklaştığı bu zaman dilimi, bize sorar: “Hayatında nerede fazlalıklar, nerede eksiklikler var?” İşte öğretici tarafı da buradadır. İnsanın kendi iç terazisini fark etmesi, dışarıdaki bütün dengeleri değiştirir. Eğer çok çalışıp az dinleniyorsak, çok verip az alıyorsak, çok konuşup az dinliyorsak... İşte şimdi ölçüyü yeniden ayarlama zamanıdır. Dengeye gelen her alan, titreşimi yükseltir; titreşimi yükselen her alan, yeni olana daha hızlı kapı açar.
Ve belki de eylülün en değerli hatırlatması şudur: Bolluk, sahip olduklarımızda değil, şükrettiklerimizde saklıdır. Bir sofrada paylaştığımız lokmada, sabah penceremizden içeriye giren ışıkta, hiç beklemediğimiz anda gelen bir tebessümde… Ne kadar çok teşekkür edersek yaşam da bize o kadar çok sebep sunar.
Bütün bunlardan yola çıkarak bu ay kendimize şu üç soruyu sorabiliriz:
“Bugün neyi bırakabilirim?”
“Bugün hangi küçük düzeni başlatabilirim?”
“Bugün ne için şükredebilirim?”
Bu sorular da basit görünebilir ancak cevapları her gün değişir. Ve her değişim, bizi biraz daha hafifletir, biraz daha netleştirir, biraz daha dengeli hâle getirir.
Eylül, bize büyük kararlar almamız için değil, küçük ama köklü dönüşümler başlatmamız için gelir. Ve biz onu bu bakış açısıyla karşıladığımızda görürüz ki, bütün bitişlerin ardında aslında hep bir başlangıcın daveti gizlidir.
Categories: Hoş geldin Eylül: Bitişlerin ve başlangıçların ayı
Sende Yorum yap