Kadına güzellik şiddeti
“Fit ol, genç kal, ışılda!”
Her gün sosyal medya ve reklamlardan pompalanan bu slogan, artık kadınları hasta ediyor. Güzellik bir estetik tercih olmaktan çıktı, kadınlar üzerinde bir şiddete dönüştü.
TÜİK Türkiye Kadına Yönelik Şiddet Araştırması’nı bu hafta yayımladı. Ülkemizde yaklaşık her on kadından üçü hayatının bir döneminde psikolojik şiddete maruz kalmış.
Psikolojik şiddete uğrayanların yüzde kaçının güzellik kriterleri nedeniyle hedef alındığını bilmiyoruz. Ancak “güzel görünmek” zorunluluğu, psikolojik şiddetin en görünmez, en sinsi, en zor tespit edilir hali.
Çünkü şiddete maruz kalan kadınlar çoğu zaman yaşadıkları şiddetin tam olarak da farkında değil.
Sokakta, işte, sosyal medyada;
Birbirine benzeyen, pürüzsüz ve ifadesiz yüze sahip olmak “ahlaki bir üstünlük”, kilolu olmak tembellik, zayıf olmak “erdem” gibi sunuluyor.
Daha acısı: Bu normlar kabulleniliyor, içselleştiriliyor.
Yüzyıl önce günlüklerine duygularını yazan genç kızlar, bugün ergenliğe girmeden burunlarının şekli ve kilolarıyla dertleniyorlar.
Liseyi bitirenler mezuniyet hediyesi olarak botoks, dolgu ya da burun ameliyatı istiyor.
Kadınlar genç ve ince kalmaya zorlanıyor. Çünkü kabul ve onay “genç ve fit” olana veriliyor. Medya botokslanmış ya da gerdirilmiş yüz şeklini, algoritmalar sıfır bedeni ödüllendiriyor. Bu yüzden yaşlanmak bile “başarısızlık” gibi görülüyor. Kadın ömrü boyunca, hep genç ve güzel görünme dayatması altında.
Erkeğin kırlaşan saçları ve yüz çizgileri doğal bir süreç hatta olgunlaşma sayılırken, kadınların ‘huzur içinde yaşlanmasına’ dahi izin verilmiyor.
Adeta salgın bir hastalık haline gelen estetik operasyonlarda kadınlar çaresizce acı çekiyor, servetler harcıyor, yine de arzu edilen güzelliğe tam olarak ulaşamıyorlar. Çünkü ne sosyal medyanın algoritmalarını ne de ataerkil sistemi tatmin etmek mümkün.
Günümüzde kadınlar cinsel tacizi daha yüksek sesle kınıyorlar. “Susma Bitsin” sloganıyla tacizcileri ifşa ediyorlar. Haklarını savunuyorlar.
Ancak kadınlar dış görünüşleriyle ilgili olumsuz bir yorum aldıklarında aynı tepkiyi veremiyorlar. Yani, “Bunu bana nasıl dersin?” yerine, susmayı ve acı çekmeyi tercih ediyorlar.
Sonuç olarak, “güzel görünme” baskısı, özgüven kaybı, motivasyon düşüklüğü, depresyon ve beden algısı bozukluğu gibi psikolojik sorunları tetikliyor.
Bedeni sürekli disipline alma çabası, yeme bozuklukları ve aşırı egzersize bağlı yaralanmalar gibi fiziksel riskleri de artırıyor.
Bu güzellik çılgınlığının bir de ekonomik boyutu var.
Dünya çapında estetik cerrahi ve botoks, dolgu, peeling gibi uygulamalar öyle hızla yayılıyor ki, 2024’te sektörün hacmi 84 milyar doların üzerine çıktı. Güzellik uğruna ayrılan bütçe, 100’den fazla ülkenin gayri safi yurt içi hasılasından daha büyük!
Son yıllarda endüstri erkekleri de hedefine aldı.
Son birkaç yılda erkek estetik uygulamalarında ciddi bir artış var. Saç ekimi zaten çok yaygın ama bunun yanında botoks, yağ aldırma, kaş düzeltme ve göğüs bölgesi şekillendirme gibi işlemler yaygınlaşıyor.
Artık erkekler de sosyal medyada kendilerini karşılaştırıyorlar. Özellikle 50’li yaşlarda işini kaybedenler verimliliği genç ve fit görünümle özdeşleştiren iş piyasasında yeniden yer edinmek için estetik operasyonlara başvuruyor.
Güzellik baskısı her geçen gün kadın-erkek, genç-yaşlı demeden toplumun tamamını etkisi altına alıyor.
Güzellik çılgınlığı, bireysel bir tercih olmaktan çıkıp büyük bir toplumsal meseleye dönüştü.
Ancak ne yaparsak yapalım, biyolojiyle savaşı tümden kazanmak şimdilik mümkün değil. Yine de ufak dokunuşlarla kendimizi daha iyi hissediyorsak, bunu da yapmalıyız. Yeter ki bu başkalarıyla rekabet için değil kendimizi mutlu etmek için olsun.
Mesele, hayatımızı ‘daha genç, daha güzel, daha kusursuz’ görünme hedefine kilitlememek. Çünkü bu çaba sürdükçe hem sağlığımızı yitirir hem de benliğimizi kaybederiz.
Sende Yorum yap