s

Önlenebilirdi...

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası 2012 yılında yürürlüğe girdi. Bu yasayla önemli bir boşluk giderilmiş oldu. Ancak geçen on üç yılda iş kazaları hiç hız kesmeden maalesef birçok çalışanın hayatını kaybetmesine. Yaralanmasına, malul kalmasına neden oldu. İş kazalarında azalma yaşanmaması, konunun sadece hukuktan ibaret olmadığını, güvenlik ve sağlık alanında daha bilinçli bir anlayışa ihtiyacımız olduğunu açıkça ortaya koyuyor. İş kazalarının ortaya çıkmasında elbette kanun ve kuralların hiçe sayılması bir numaralı etken unsur durumda. İşveren ve gerekse çalışanların belirlenen kurallara uyumu kazaların önlenmesinde çok önemli. Maalesef iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini halen bir maliyet unsuru olarak gören işveren bakış açısı yanında çalışanlarında getirilen önlemlere riayet etmemeleri kazaların yaşanmasının temel sebepleri durumunda.

İş sağlığı ve güvenliği mevzuatınca alınması gerekli tüm tedbirleri sadece maliyet unsuru olarak gören zihniyet maalesef işyerlerinde uzman, hekim vb personelleri istihdam etmemekte, koruyucu güvenlik malzemelerini işyerlerinde bulundurmamakta, bu durum ise vahim sonuçlara neden olmakta. Diğer yandan, çalışanlar arasında da halen ‘bana bir şey olmaz’ düşüncesinin yaygın bir kabulünün olması konunun ne kadar hafife alındığını göstermekte.

Ancak temel sorun, örgütsüzlük yani sendikalaşmanın yetersiz olması, çalışanların birlikte hareket etmelerini sağlayacak, işverene olan taleplerini iletecek kurumsal yapılarının olmaması. Sendikaların varlığı hem işçilerin iş sağlığı ve güvenliğine daha aşina olmalarını hem de işverenin yükümlülüklerini yerine getirmesine sebep olacaktır. Bir diğer sorun alanı ise elbette taşeron işçi kullanımının yaygın olması. Taşeron sistemi bizatihi kendi içinde ‘düşük maliyet’ anlayışını taşıdığından, çalışanlara yeterli iş sağlığı ve güvenliği harcaması yapılmamakta, çalışanlar tamamen korumasız iş koşullarında çalışmalarına neden olmakta.

İşverenin iş sağlığı ve güvenliğinde çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamak için her türlü önlemi alma yükümlülüğü, çalışanları bilgilendirme yükümlülüğü, çalışanların eğitime tabi tutulması yükümlülüğü, isg tedbirlerini denetleme yükümlülüğü, risk değerlendirmesi yapma yükümlülüğü, çalışanların görüşlerinin alınması ve katılımlarının sağlanması yükümlülüğü, çalışan temsilcisi seçme yükümlülüğü, isg kurulu kurma yükümlülüğü, işyeri sağlık ve güvenlik birimi oluşturma yükümlülüğü ve iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi görevlendirme yükümlülüğü bulunuyor. Bu şekilde oldukça geniş kapsamlı düzenlenen yükümlülükler bir noktaya işaret ediyor, o da önlemeye. İşyerinde doğabilecek risklerin öngörülerek önlenmesi için gereken ne varsa yapılmasını işverene emrediyor. Kocaeli’ndeki parfüm deposunda yaşanan vahim olayda bu yükümlülüklerden herhangi birisine uyulup uyulmadığı henüz bilinmiyor. Bu tür yüksek riskli işlerde, risk değerlendirmesi başlangıç faaliyeti olarak karşımıza çıkıyor, yangının da belirtilen türde üretim yapılan yerlerde başlıca risk olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Yangın riskini önleyecek önlemlerin yanı sıra, olası bir yangında tahliye sisteminin kurulmuş olması, bütün işçilerin bu konuda eğitilmiş, tatbikat yaptırılmış ve tahliye sistemini eksiksiz biliyor olması gerekiyor.

Bunun yanı sıra, olayda daha da vahim olan çocukların bu işte çalıştırılıyor olması. Çocuk Ve Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmelik uyarınca çocuk ve genç işçiler parlayıcı, patlayıcı, zararlı ve tehlikeli maddelerin toptan ve perakende satış işleri ile bu gibi maddelerin imali, işlenmesi, depolanması işleri ve bu maddelere maruz kalma ihtimali bulunan her türlü işlerde çalıştırılamazlar. İş sağlığı ve güvenliğinin temel amacı önlem alarak bu tür olayların meydana gelmesini engellemek olmakla birlikte, olayın olmasından sonra, olaydan zarar gören işçiler veya yakınları, sigortaya bildirilip bildirilmediğine bakılmaksızın sosyal güvenlik edimlerine hak kazanırlar. Öncelikle, iş kazası sonrası hastaneye giderek sağlık raporu alan sigortalıya geçici iş göremezlik ödeneği ödenir. Hastalık sigortası kapsamında, istirahat raporu alan sigortalılara üçüncü günden itibaren geçici iş göremezlik ödeneği ödenirken, iş kazası durumunda farklı bir uygulama söz konusudur. İş kazası geçiren ve sağlık raporu alan sigortalıya, raporun ilk gününden itibaren geçici iş göremezlik ödeneği sağlanmaktadır.

Ayrıca, iş kazası nedeniyle meslekte kazanma gücünü en az yüzde 10 oranında kaybettiğini sağlık kurulu raporu ile belgeleyen sigortalılar, SGK’dan sürekli iş göremezlik geliri almaya hak kazanabilir. İş kazası sonucu sigortalının hayatını kaybetmesi durumunda, SGK cenazeyi kaldıran kişilere cenaze ödeneği sağlamaktadır. Bunun yanı sıra, iş kazası nedeniyle hayatını kaybeden sigortalının geride kalan hak sahiplerine ölüm geliri bağlanmaktadır.

SGK, genel olarak ölüm sigortası kapsamında hak sahiplerine aylık bağlamak için belirli bir prim ödeme şartı aramaktadır. Ancak, iş kazası nedeniyle meydana gelen ölümler için böyle bir prim günü şartı bulunmamaktadır. İş kazası sonucu hayatını kaybeden sigortalının hak sahiplerine aylık bağlanabilmesi için sigortalının en az bir gün bile sigortalı olması yeterlidir. Ayrıca, sigortalının işe giriş bildirgesi yapılmamış olsa bile, SGK iş kazası sonrası durumu inceleyerek kişinin ilgili işyerinde çalıştığını tespit ederse, yine hak sahiplerine ölüm geliri bağlanır.

Categories: Önlenebilirdi...

Haber Yorumları

Henüz Yorum Yapılmamış.

Sende Yorum yap

Son dakika haberler

En güncel ve en doğru, tarafsız haberin merkezi.