s

Saatin değeri ve değişen zevkler

Koleksiyonerlerin harcama alışkanlıkları, aslında dönemin estetik ruhunu da gösteriyor. aBlogtoWatch anketine göre ciddi bir koleksiyoner artık tek bir saat için 10 bin euro ödemeyi doğal buluyor. Birkaç yıl önce ortalama harcama 3 bin euro civarındaydı, bugünün “normal”i ise 5 bin euro. Görünen o ki insanlar saatlerin pahalandığını kabullenmiş ve bütçelerini buna göre ayarlamış.

Ama bu artan bir esneklik değil. Tam tersine, olgun koleksiyoner için “değer” kavramı hiç olmadığı kadar belirleyici. Daha çok harcıyorlar ama karşılığında yalnızca iyi işçilik değil, dürüstlük ve anlam da bekliyorlar. Her yeni alımda beklentiler artıyor, markalar arasındaki kıyas büyüyor. Bu yüzden deneyimli koleksiyonerler sık sık markalar arasında geçiş yapıyor, kimi zaman daha iyi hizmet kimi zaman daha samimi bir bağ arıyor.

“Yatırım saati” söylemi kulağa hoş gelse de artık cazibesini yitirmiş durumda. Piyasayı bir dönem kuşatan yatırımcı zihniyeti geri çekildi. Bugün saat bir “fon” değil kişinin kendine ayırdığı bir zaman biçimi. Yine de insanlar saati satmayı düşünmeseler bile değerini bilmek istiyor.

Koleksiyonerlerin çoğu yeni saatleri tercih ediyor. Vintage modellerin kültürel etkisi sürse de alımların büyük kısmı güncel üretimlerden. Fakat geçmişin oranları, zarafeti ve hikâyeleri hâlâ bugünün zevkini şekillendiriyor. Yani insanlar yeni saat alıyor ama eski ruhu arıyor.

Alışkanlıkların Yönü

Genç koleksiyonerler artık küçük kasaları, daha yaşlı olanlar büyük boyutları seviyor. Bu eğilim birkaç yıl öncesinin tam tersi. Aslında mesele yaş değil; hangi dönemde saat kültürüne dâhil olduğunuz. 1990’ların sonundan 2010’ların ortasına kadar büyük, iddialı tasarımlar modaydı. O dönemde saatlerle tanışanlar hâlâ o görsel dili seviyor. Ardından sektör söylemini değiştirdi: konfor, klasik oranlar, sade çizgiler. Bugünün genç koleksiyonerleri de bu zarif sadelikle büyüdü.

İdeal saat çapı 40 milimetre civarında. 38–42 milimetre aralığı pazarın büyük kısmını kapsıyor. Markalar kasaları küçültse de koleksiyonerler alışılmış oranlardan kolayca vazgeçmiyor. Saatin bilekteki varlığı hâlâ önemli.

Renklerde mavi açık ara önde. Siyah ve beyaz klasik duruşunu koruyor ama mor, yeşil, pembe gibi canlı renkler artık daha görünür. İlginçtir, kahverengi neredeyse terk edilmiş. Oysa vintage tonların çoğu kahverengi çevresinde döner. Demek ki nostalji bile renk değiştiriyor.

Koleksiyonerler markalardan doğrudan alışveriş yapmayı seviyor ama çok markalı mağazaları daha içten buluyor. Çünkü oradaki satış danışmanları genellikle saatleri gerçekten seviyor. Tek markalı butiklerde ise bu tutku biraz sönmüş gibi.

Küçük fuarlar da yeniden popüler. Koleksiyonerler hem daha iyi fiyatlar buluyor hem de markanın kurucusuyla ya da ekibiyle doğrudan konuşabiliyor. Bu karşılaşma alışverişi bir işlem olmaktan çıkarıp küçük bir deneyime dönüştürüyor.

Bir saatin değeri artık mekanik karmaşıklığında değil onunla kurulan ilişkinin samimiyetinde aranıyor. Endüstri her yıl yeni trendler sunabilir ama koleksiyonerin aradığı şey değişmiyor: zamanla anlam kazanan bir bağ.

Haber Yorumları

Henüz Yorum Yapılmamış.

Sende Yorum yap

Son dakika haberler

En güncel ve en doğru, tarafsız haberin merkezi.