s

Şehrin unutulmuş su uygarlığı

Binlerce yıllık uygarlığın ortasında yükselen Bozdoğan Kemeri, İstanbul’un kültürel ve turistik sermayelerinden biridir…

İstanbul’un simgesel yapılarından biriçoğu zaman görmezden geldiğimiz ve Bozdoğan Kemeri olarak adlandırdığımız Valens Su Kemeri’dir. II. Theodosius döneminde (408-450) şehir surlarının bugünkü yerinde yapılmasından önce, Constantinus döneminde (324-337) yapılan surların içinde yer alan bu kemer, III. tepe ile IV. tepeyi birbirinden ayıran vadiyi geçmek için inşa edilmiştir.

Kayalık bir arazi üzerine kurulan kent için, antik çağdan bu yana su temini zor olmuştur. Lykos (Bayrampaşa) Deresi dışında kentin su ihtiyacını karşılayacak hiçbir akarsu bulunmamaktadır. Bu nedenle İmparator Hadrianus döneminde (117-138), Halkalı Suları’nın şehre getirilmesi için bir dizi çalışma yapılır. Daha sonraları pek çok kez bakım ve genişletme çalışmaları yapılan bu su yolunun, yakın dönemlere kadar İstanbul’a su sağladığı bilinmektedir. Toplam uzunluğu 250 kilometreye kadar uzanan bu sistemin, antik dönemde yapılmış benzer su tesislerinin en büyüğü olduğu ileri sürülmektedir.

Kemerin hikâyesi

Giderek büyüyen ve nüfusu artan şehrin su ihtiyacını karşılamak amacıyla, İmparator Valentinianus döneminde (364-378) yeni bir su kemeri yapımına başlanır. Uzunluğu 971 metre, ortalama yüksekliği 28-29 metre ve deniz seviyesinden yüksekliği 63.5 metre olan bu su kemeri, 1/1000 eğimle inşa edilmiştir. Bu inşaat sırasında Khalkedon (Kadıköy) surlarının taşlarının da kullanıldığı söylenmektedir. Bazı bölümleri tek, bazı bölümleri ise iki katlı olan su kemerinin, benzer örneklerle karşılaştırıldığında özenli bir şekilde yapılmadığı ileri sürülmektedir. Yer yer genişliği 7.75 ile 8.24 metre arasında değişen kemer, zaman içinde yapılan onarımlar sayesinde günümüze ulaşmıştır.

Valens Kemeri, 373 yılında -kısa bir süre sonra Theodosius Forumu olarak düzenlenecek alanın yakınında, Praefectus urbis (Konstantinopolis valisi) Klearchos tarafından 372-373 yıllarında inşa edilen Nymphaeum’a (su perilerine adanan anıtsal çeşme)- akar su getirir. Prokopius, I. Justinianus’un, depremlerden zarar görmesine rağmen kemerin onarımıyla ilgilenmediğini belirtir. Kemer, şehirde su sıkıntısının büyük ölçüde artması üzerine, II. Justinus döneminde (565-578) 576 yılında onarılır.

Taşların hafızası

626 yılında Avar kuşatması sırasında, sur dışında kalan bölümlerinin bir kısmı yıkılarak şehrin susuz bırakılması amaçlansa da, gerek kapalı gerekse açık sarnıçlarda biriken sular sayesinde bu girişim başarısız olur. Daha sonraki dönemlerde devletin ekonomik gücüne bağlı olarak onarılan, zaman zaman ise kendi hâline bırakılan Valens Kemeri, Latin İstilası’nın (1204-1261) ardından şehrin nüfusunun azalmasıyla önemini kaybeder.

1403 yılında Timur’la görüşmek üzere Semerkant’a gitmekte olan İspanyol sefir Ruy Gonzáles de Clavijo, “Mukaddes Havariler Kilisesi’ne yakın bir yerde tepeden tepeye uzanan bir su kemeri vardır. Bağları, bahçeleri sulayan su buradan nakil olunuyor” diyerek kemerin kullanılmakta olduğunu belirtir.

İstanbul’un görmezden gelinen serveti

İstanbul’un fethinden sonra şehrin su ihtiyacının büyük ölçüde açık ve kapalı sarnıçlardan karşılandığını tespit eden Fatih Sultan Mehmed, eski su hatlarının onarılmasını, yeni kaynakların bulunmasını ve yeni su yollarının yapılmasını emreder. Kısa süre içinde, muhtemelen I. Theodosius döneminde (379-395) yaptırılan Belgrad Ormanları’ndan gelen büyük su hattının Cebeciköy-Bozdoğan Kemeri arasındaki galerileri tamir edilir. Bölgede tümü ile yıkılmış yirmi iki su kemeri yeniden inşa edilir.

Bu hattan gelen sular, günümüz Atatürk Bulvarı’nın bulunduğu yerde yapılan sıra çeşmelere akıtılır. Günümüze ulaşamayan bu çeşmelere daha sonra “Kırkçeşme” adı verilir.

Kayıp çeşmelerin izinde

Kazım Çeçen, “Halkalı Suları” adlı kitabında şu tespitte bulunur: “Halkalı Suları tarafından beslenen 435 adet çeşme, cami, şadırvan, hamam vb. tesislerin çoğu bugün ortadan kalkmış, yolları sökülmüş, üzerlerine yeni binalar yapılmış, İstanbul’un sokak ve şehir planları da değişmiştir. Bu yüzden Halkalı Suları’nın dağıtım şebekesinin yerinde incelenmesi de artık mümkün değildir.”

Bozdoğan Kemeri adının ne kökeni ne de ne zamandan beri bu ismin kullanıldığı bilinmemektedir. Fatih Vakfiyesi’nde “Kemer” adıyla anılır. 1609 tarihli bir su yolu haritasında ise “Bozulgan Kemer” adı geçmektedir. Deprem sırasında yıkılan bölümünden dolayı bu adın verildiği ve zaman içinde Bozdoğan’a dönüştüğü de düşünülmektedir.

Fatih Sultan Mehmed döneminde (1451-1481) Bozdoğan Kemeri’nin üzerinden geçen su hattı, XIX. yüzyıl sonlarına kadar varlığını sürdürür. Kemerin 63.5 metre yüksekliğindeki üst kotu, şehrin hemen her bölgesine akarsu ulaştırmaya imkân sağlamaktadır. Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’da yaptırdığı ilk sarayın, Bozdoğan Kemeri’nin hemen bitiş noktasında bulunması dikkat çekicidir. Daha sonra su yollarının onarımı ve şehrin her noktasına akarsu ulaştırılması, Yeni Saray’ın inşa edilmesine zemin hazırlamıştır.

Kemerlerin gölgesinde kalan tarih

Sultan II. Bayezid (1481-1512) ve Kanûnî Sultan Süleyman (1520-1566) dönemlerinde, Bozdoğan Kemeri üzerinden geçen sulara “Halkalı Suyu” olarak bilinen sular da eklenir. Kemerin Şehzadebaşı Camii’ne yakın bölümü, “Kıyamet-i Suğra / Küçük Kıyamet” adıyla anılan 1509 depremi sırasında yıkılır. 1556-1557 tarihinde Süleymaniye su yolunun yapımı sırasında onarılan kemer, İstanbul su şebekesi içindeki önemli rolünü sürdürür.

Bozdoğan Kemeri’nin doğu bölümü, Sultan II. Mustafa döneminde de (1695-1703) onarılmış olup, bu tamire ilişkin bir kitabe 45. ayağın üstünde bulunmaktadır. Eski su yolu haritalarında kemerin Fatih bölgesindeki başlangıcında bir taksim kulesinin yer aldığı görülmektedir. Cumhuriyet’in ilanından sonra “Atatürk Köprüsü” ile şehrin ana bölgelerini bağlayan Atatürk Bulvarı’nın yapımı sırasında, yolun kemere zarar vermeden, mevcut kemer açıklıkları kullanılarak inşa edilmesine büyük özen gösterildiği anlaşılmaktadır.

Geçmişten emanet

Şehir su şebekesinin zaman içinde yenilenmesi ve pompalar aracılığıyla şehrin yüksek noktalarına suyun ulaştırılması sonrası işlevini kaybeden kemer, bundan böyle geçmişten kalan bir emanet olarak varlığını sürdürmektedir. 1988 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından onarılan kemer için, 2024 yılında yeni bir proje hazırlanmış; kemerin hemen altındaki parkta küçük bir müze ve giriş mekânı önerilmiştir. Bu düzenleme ile kemerin üzerinden yürünerek Şehzadebaşı ile Fatih arasında bir gezi güzergâhı oluşturulması düşünülmüştür. Ancak, benzeri pek çok öneride olduğu gibi, yeni bir anlayışla hazırlanan bu düzenleme ilgili onay makamları tarafından ne yazık ki kabul edilmemiştir.

Rüzgâra karşı duvar örmek

Bozdoğan Kemeri, dünyanın en önemli kentlerinden biri olan İstanbul’un içinde yer almakta olup yaklaşık 1700 yıllık bir geçmişe sahiptir. Buna ek olarak, şehrin yakın çevresinde mimarlık harikası niteliğinde olan Uzun Kemer, Mağlova Kemeri, Eğri Kemer, Mazul Kemer ve Güzelce Kemer başta olmak üzere çok sayıda anıtsal su yapısı bulunmaktadır. Geçmişi binlerce yıl öncesine uzanan bu şehir, inanılması güç bir turizm potansiyeli barındırmaktadır. Ne yazık ki, başta turizmle uğraşanlar olmak üzere, bu şehirde yaşayan çok az insan bu zengin sermayenin farkındadır.

Bozdoğan Kemeri gibi pek çok yapının birer sermaye olarak değerlendirmesi ve gelir getirici birer işletme hâline getirilmesi gerekir. Aklıma bir Çin atasözü geldi:

“Rüzgâr esince akıllı insanlar yel değirmeni yapar, akılsızlar ise duvar örer.”

Tüm dünyada kültürel hegemonya yaratan ülkeler ve turizm camiası, esen rüzgârı arkalarına alarak yeni gelir kaynakları yaratırken; bizim “Koruma” adı altında duvar örmemizi bundan daha iyi nasıl açıklamak mümkün olabilir?

Haber Yorumları

Henüz Yorum Yapılmamış.

Sende Yorum yap

Son dakika haberler

En güncel ve en doğru, tarafsız haberin merkezi.