Çocuğa kim bakacak?
Etrafınıza şöyle bir bakın. Çocuklu ailelerin yorgunluğu, ebeveynlerin tükenmişliği artık saklanamaz bir gerçek.
Şehir hayatının içinde çocuk yetiştirmek, iki kişinin taşıyabileceğinden çok daha ağır bir yük haline geldi. Buna rağmen, tüm sorumluluğu hâlâ yalnızca çekirdek ailenin üstlenmesini bekliyoruz. Oysa bu durum, özellikle yakın çevresinin desteğinden mahrum çalışan çiftler için ne gerçekçi ne de sürdürülebilir.
Geçen hafta bir arkadaşımın anlattıkları bu sorunu özetliyordu: Beş yaşındaki kızı hastalanıp anaokuluna gidemeyince evde yine küçük bir kriz çıkmış. “Çocuğa göz kulak olabilecek ne yakın bir akraba ne de güvenilebilecek bir komşu var” diyor. Sonuçta küçük bir tartışmadan sonra fedakârlık yapan yine eşi olmuş. İş yerinden utana sıkıla izin istemiş.
İki omuz bir çocuğa yetmiyor
İşte modern çekirdek ailenin yaşadığı çıkmaz bu. Eşlerin ikisi de çalışıyorsa küçük bir kriz anında bile, “evde kalacak birini bulma” sorunu ilişkilerinizi, işinizi, ruh sağlığınızı zorluyor. Maalesef çekirdek aile, beklenmedik durumlara karşı dayanıklı değil.
Halbuki insanlık tarihi boyunca çocuklar, yalnızca biyolojik ebeveynlerin sorumluluğunda değildi. Teyzeler, halalar, komşular, mahalle büyükleri hep birer destek mekanizması olarak devredeydi. Kültürümüzde bunun karşılığı “el birliği” idi. Çocuk sadece anne babanın değil, tüm mahallenin, köyün, topluluğun ortak değeriydi.
Ancak son yıllarda yaşanan sosyal dönüşüm, bu geleneksel dayanışma ağlarını derinden sarstı. İş saatlerinin uzaması, ailelerin şehirler arası dağılması, komşuluk ilişkilerinin zayıflaması derken yardım alabileceğimiz kimseler çevremizde kalmadı.
Akraba, komşu denetiminden kurtulduk belki, ama bu özgürlüğün bedeli derin bir yalnızlık oldu.
Yalnız aileler de doğurganlık düşüyor
Son yıllarda ülkemizde hızla düşen doğurganlık oranının arkasında sadece ekonomik kaygılar olmadığını düşünüyorum. Ailelerin giderek yalnızlaşması, çocuk kararını zorlaştıran önemli etkenlerden biri haline geliyor.
Pek çok çift, güçlü bir destek ağı olmadan ebeveynliğin altından kalkamayacağını hissediyor ve doğal olarak tereddüt ediyor.
Genç çiftlerin dilinde benzer sorular dolaşıyor: “Çocuk hastalandığında kim ilgilenecek? İş çıkışı kreşten kim alacak? Bir akşam dinlenmek istesek, çocuğa kim bakacak?”
Çekirdek ailenin yalnızlığı sadece bize ait bir sorun değil. İskandinav ülkeleri bu yükü yaygın ve nitelikli kamu kreşleriyle azaltmaya çalışıyor. Yine de ailelerin kreş saatleri dışında da desteğe ihtiyacı var.
Güney Avrupa’da ise durum farklı. İtalya ve Yunanistan gibi ülkelerde çocuk bakımının görünmez omurgasını hâlâ büyükanne ve büyükbabalar oluşturuyor. Fakat onların desteği azaldıkça, çiftlerin çocuk yapma motivasyonları da azalıyor.
Benzer bir tablo İsrail’de de karşımıza çıkıyor. Araştırmalar ailelerin yaklaşık %71’inin çocuk bakımında büyükanne ve büyükbabalardan düzenli destek aldığını gösteriyor. Bu destek o denli hayati ki, bir aile büyüğünün kaybı, çiftlerin yeni çocuk sahibi olma kararını ölçülebilir biçimde etkiliyor.
Çözüm: Sorumluluğu genişletmek
Burada kimseyi suçlamayalım. Sorun aslında düzenin kendisinde. Çocuk bakımını iki yetişkine yükledik ama onların etrafındaki destek halkasını giderek incelten bir yaşam biçimi kurduk. Bu yüzden en küçük bir aksaklık bile aileyi zorluyor.
Çözüm, tartışmaları ‘eşlerden hangisinin daha fazla fedakârlık yapacağı’ ikileminden çıkarıp “Bu ortak sorumluluğu nasıl daha geniş bir ağa yayarız?” sorusuna yöneltmekten geçiyor.
Merkezi ve yerel yönetimlerin bu konuda somut adımlar atması şart. Esnek saatli mahalle çocuk bakım merkezlerinden apartman ve site içinde küçük ebeveyn dayanışma gruplarına kadar pek çok model hayata geçirilebilir. Akrabaların, komşuların ve aile büyüklerinin yeniden bu ağın parçası olması da en az bunlar kadar önemli.
Sonunda dönüp kendimize şu soruyu sormalıyız: Bir çocuk gerçekten sadece iki kişinin omuzlarında büyüyebilir mi?
Sende Yorum yap