s

YZ bizi CEO yapacak mı?

Geçen hafta iş arkadaşlarımızdan biri kendisi yerine toplantıya (notlar alması için) bir yapay zekâ (YZ) gönderdi. Ben de dedim ki “Bu arkadaşın kendisinden ne fayda gördük ki, bize robotunu gönderiyor?” Güldük, geçtik—tabii arkasından. Ancak şunu biliyoruz ki bu yazının giriş cümlesini 5 yıl önce duysak, “Black Mirror’un yeni sezonu gelmiş, yaşasın” tepkisi verirdik. Şimdiyse basit bir şaka ile geçiyoruz.

Birkaç gün önce izlediğim bir YouTube sohbeti ise bu konuyu biraz daha derinlemesine düşünmemi sağladı. (Zaten daha az derin düşünemezdim) Microsoft CEO’su Satya Nadella’nın Stripe’a konuk olduğu videoyu mutlaka izleyin.

Nadella, kurumsal YZ kavramını anlatırken, eski ve yeni arasındaki farka dikkat çekiyor: Sürekli e-posta gönderiyoruz, toplantı yapıyoruz, sunumlar hazırlıyoruz. İnsanlardan tüm süreçleri düzgün etiketlemesini ve bilgisayarlardan da bu sınırsız kaosu anlamlandırmasını bekliyoruz.

Tahmin edin ne oldu? Evet, bu eski sistem çalışmadı çünkü biz insanlar “dağınık” yaratıklarız. YZ ise bu “çöp evi” olduğu gibi anlayabilme yeteneğine sahip. Bilgi ile ilişkimizde eski ve yeni arasındaki en temel fark bu.

Microsoft CEO’sunun en çok üzerinde durduğu konu ise şirketlerin kendi YZ fabrikalarını oluşturma gerekliliği. Diyeceksiniz ki, her şirketin öyle kaynağı mı var? Hayır, kast ettiği sıfırdan YZ geliştirmek değil. Genel YZ’yi tüm matematik sorularını bilen süper zekâ bir öğrenci gibi tanımlayabiliriz. Ama o öğrenci benim evimde çikolatayı nereye sakladığımı bilemez. Satya diyor ki; şirketler, kendi sırlarını ve çalışma şeklini YZ’ye öğretmeli. Nihai amaç; şirketin hafızasına sahip özel bir zekâyı istihdam etmek.

Aslında bu benim geçen yazıma yaklaşıyor: Hatırlayacaksınız; kendi verilerimle YZ’yi eğitmiş ve onun diyetisyenliğinde başarıdan başarıya koşmuştum. Bir nevi kendi YZ fabrikamı yaratmışım meğer.

“O çikolatayı yeme Patrick, sabah tartıda üzülürsün” diyen dijital vicdanım sayesinde kilo verdim mi? Evet. Ama anlaşılan o ki; YZ’yi sadece beslenme danışmanı olarak kullanmak, biraz bakkala Lamborghini ile gitmeye benzeyebilir.

En çarpıcı noktaya geliyoruz: Ajanlar. Karbonhidratı kaçırdığımda alışveriş listesine gidip ekmeği çıkaran bir YZ ajanı. Şirketlerde sadece “Satışlar düştü” diyen bir YZ değil; düşüşü görüp, inisiyatif alarak pazarlama için indirim kampanyası e-maili hazırlayan, şirketi avucunun içi gibi bilen bir ajan.

Burada iki kavram kritik: Makro Devretme ve Mikro Yönlendirme.

Makro devretmeyi şöyle açıklayabilirim: “Akşam ne yiyoruz?” diye sorduğum dünyadan “Beni bu ay 2 kilo zayıflat ve buzdolabımı buna göre yönet” dediğim bir gerçekliğe geçiş. Takvime bakan, bütçeme bakan ve hatta geçmişe bakan; yediğim brokolinin bende yarattığı depresyonu görüp denkleme karnabaharı katma seviyesinde bir “ipleri bırakma” dönemi.

Ancak ajanlar başıboş at koşturmuyor. İşte burada “Mikro Yönlendirme” devreye giriyor.

Ajan: “Alışveriş sepetini hazırladım. Toplam 900 lira tuttu. Süt yoktu badem sütü ekledim. Onaylıyor musun?”

Herkes hayatında binlerce çalışanı olan bir CEO gibi sadece onaylayan veya düzelten kişi haline gelecek. Binlerce çalışanı olan CEO’lar ise herkes gibi davranacak. Finans ajanı “Faturayı ödedim” diyecek. Seyahat ajanı “Uçak biletini buldum” diyecek. Onaylayıp geçeceğiz veya revizyon vereceğiz.

Bir sonraki adımda ise daha Black Mirror bir durum mevcut. Ajanların ajanlarla muhatap olduğu bir dünya. YZ ile yarattığımız dijital klonlarımızın bizim adımıza birbirleriyle konuşup işleri hallettiği, toplantılara girdiği, pazarlıklar yaptığı bir evren. Bu sistemde biz artık “işi yapan” değil, “kopyalarını yöneten” kişiye evriliyoruz.

Bugün acayip geliyor değil mi? Yakın gelecekte ise basit bir toplantı geyiği haline gelebilir.

Categories: YZ bizi CEO yapacak mı?

Haber Yorumları

Henüz Yorum Yapılmamış.

Sende Yorum yap

Son dakika haberler

En güncel ve en doğru, tarafsız haberin merkezi.