Belki başka bir evrende…
Hepimiz hayatımızda birçok kez düşünmüşüzdür, “başka türlü olabilir miydi?” diye. Yaşadığımız bir ilişkide, verdiğimiz bir kararda, saptığımız bir yolda hep onlarca başka ihtimal, seçilmemiş diğer olasılıklar vardır bir de. Tam orada farklı davranabilirdiniz ve her şey bambaşka olabilirdi… Hele hele romantik ilişkilerde… O gün kal demiş olabilirdiniz, o gitmemiş olabilirdi, ama bir yandan zaten hiç tanışmamış da olabilirdiniz, o partiye gitmemiş olabilirdiniz…

Bu oyunda (“Takımyıldızları”) anlatılan adam ve kadın gitmiş o partiye. Mary ile Roland. Kadın fizikçi, adam arıcı. Tanışmışlar, konuşmuşlar, bir içki daha… Neden olmasın? İkisi de yalnız, başka bir yerde devam ettirmişler geceyi. Ya da öyle değil, birinin yanında sevgilisi var, sohbet kısacık sürmüş ve bir daha hiç görüşmemişler. Ya da öyle olmaz, görüşmeye devam eder ve evlenirler belki. Çocukları olur ya da evlat edinirler, mutlu olurlar, ‘ölüm onları ayırana kadar’. Belki öyle de olmaz, Mary Roland’ı aldatır ve itiraf eder. Ya da tam tersi. Ayrılırlar. Bakarsın bir zaman sonra karşılaşırlar, bir dans okulunda. Biri düğün dansı için gelmiştir, diğeri nedimedir. Birbirlerini gördüklerine sevinirler. Ama gene olmaz. Ya da yine yalnızdır ikisi de… Bir içki belki?
Bu böyle nasıl da bir sonsuz ihtimaller zinciridir aslında. Doğru zaman doğru insan diye bir şey varsa bunların denk gelişidir aslında sözünü ettiğimiz. Belki de işte ‘paralel evrenlerden birinde’ diğer olasılıklar yaşanır. 1984 doğumlu İngiliz yazar Nick Payne, “Constellations”ı sicim teorisiyle ilgili “The Elegant Universe” belgeselini izledikten sonra yazmaya karar vermiş. Sıradan bir tanışma hikâyesinden doğan farklı hikâyeleri anlatıyor oyun. Bunlar da olabilirdi, kim bilir belki de olmuştur… Bir de tabii oyunda gösterilmeyen daha kim bilir ne ihtimaller.

Oyun 2012’de Royal Court’ta prömiyer yapmış, ardından pek çok ülkede ve pek çok dilde sahnelenmiş. Bizde de ilk olarak 2016 senesinde “Parçacıklar” adıyla, Pürtelaş Tiyatro yapımı olarak oynanmıştı, kadınla adamda da Damla Sönmez ile Deniz Karaoğlu vardı.
Zeki ve çarpıcı bir metin olduğu için çok aklımda kalmış. Yıllar sonra KAOS’tan “Takımyıldızlar” adıyla izledim. Tabii aradan geçen yaklaşık 10 yılda insan da değişiyor, bu sefer daha bile etkileyici buldum anlatılanı. Oyunu oyunculardan Kemal Kayaoğlu çevirmiş, başarılı bir çeviri, gayet akıcı bir Türkçe. Yönetmen ise oyunun diğer oyuncusu Özge Erdem. Erdem, tiyatroya Dot’ta başlamış, ama proje tasarımında, dramaturjide, yardımcı yönetmenlikte görüyoruz adını o yıllarda. Sonra da tiyatroda epey yönetmenlik deneyimi var. Bu sene Antalya Altın Portakal’da izlediğim kısa film “Verdiğiniz Bilginin Doğruluğu İçin Teşekkür Ederim”de oyunculuğu beni çok etkilemişti. Bu oyunda da öyle oldu. Doğal, su gibi bir oyuncu.
Kemal Kayaoğlu ile karşılıklı bu çiftin sürekli değişen hâllerini hiç aksamadan seyirciye yansıtıyorlar. Sonuçta aynı sahneyi farklı duygularla oynamak, aynı cümleyi peş peşe üç farklı şekilde söyleyip farklı sonuçlara yol açmak gibi bir sorumlulukları var. Ve bu fazladan hiçbir reji numarasına yaslanmayan değişimler tamamen oyuncuların başarısı olarak seyirciye geçiyor. Siz hiç düşünmüyorsunuz, “şu an hangi olasılığı izliyorum” diye, kendinizi o duygu akışına bırakıyorsunuz.
Sıla Karakaya imzalı sade ve bir sahne tasarımı, Kemal Yiğitcan’ın ışık, Utkan Akçay’ın ses tasarımıyla özenli, sağlam, etkileyici bir oyun. Minoa Pera’da bu Pazar 17.00’de izleyebilirsiniz. Oyun bu mekânda yeni yılda da devam ediyor.
Sende Yorum yap