s

Dijitalden ‘düşman’ yaratmak

Türkiye, ilk kez bir yapay zekâ aracı olan Grok hakaret içerikli yanıtları nedeniyle davalık oldu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma ve erişim engeli kararı yalnızca Grok’un söylediklerini değil, yapay zekânın siyasallaşan dilini ve devletin buna verdiği refleksi de tartışmaya açtı.

Çünkü mesele yalnızca bir yapay zekânın ne söylediği değil; ona bu dili kimlerin kazandırdığıyla da ilgili. Grok’un verdiği yanıtlar etik açıdan değerlendirilmeli elbette. Ama asıl soru şu olmalı: Grok’a bu dili kim öğretti.

***

Çünkü toplumların yapay zekâyla kurduğu ilişkinin biçimi artık sözün sahibinin belirsizleştiği bir döneme işaret ediyor.

Otoriteler ise bu belirsizliğe, tanıdık bir refleksle, ceza ve kontrol yoluyla karşılık veriyor.

Oysa yapay zekâ verilerle eğitilir.

Eğer Grok “hakaret” sayılabilecek ifadeler ürettiyse, bu verilerin kaynağı, dijital topluma aittir.

Yani Grok’un dili, toplumsal kutuplaşmanın dijital yansımasıdır.

Bugün Grok, yarın başka bir model...

Çünkü yapay zekâ artık sadece bilgi sunan bir araç değil; fikir de üretiyor. İnsan eliyle yazılmış ama insan aklını aşabilecek kadar hızlı öğrenen sistemler çağında yalnızca biz düşünmüyoruz. Bizim yerimize düşünen, hatta bizim adımıza konuşan algoritmalarla birlikte yeni bir kamuoyu, yeni bir kamusal akıl doğuyor.

***

Dolayısıyla günümüzde devletlerin egemenliği artık sadece fiziksel değil, dijital sınırlar içinde de şekilleniyor.

Toplumlar algoritmalarla manipüle edilip yönlendirilebiliyor.

Yasalar ise yapay zekânın sınır tanımayan dili karşısında yeniden tanımlanıyor.

Dolayısıyla devletler artık yalnızca bireyleri ya da örgütleri değil, veriyi işleyen sistemleri de muhatap alıyor.

Bu da egemenliğin dijital alanda yeniden tanımlandığını gösteriyor.

Türkiye, belirli bir yapay zekâ modeline politik gerekçelerle erişimi engelleyen ilk ülke olabilir.

Ama yapay zekâ ya da algoritmaların kontrolü veya sansürü konusunda yalnız değil.Devletlerin, dijital sistemleri engelleme veya sınırlama eğilimi küresel düzeyde artıyor.

***

Çin, algoritmaları yalnızca sansürlemekle kalmadı; aynı zamanda ideolojik olarak yönlendirmek amacıyla yeniden yapılandırdı.

ABD’de doğrudan bir devlet sansürü uygulanmasa da, kamu otoriteleri ChatGPT’yi bazı eyaletlerde yanıltıcı bilgi yaydığı ve akademik dürüstlüğü tehdit ettiği gerekçesiyle okullarda yasakladı.

İtalya, 2023’te kişisel verilerin korunması ve çocukları dijital risklerden koruma amacıyla ChatGPT’yi geçici olarak yasaklayan ilk Avrupa ülkesi oldu.

Fransa ve Almanya ise Avrupa Birliği genelinde, yapay zekânın ifade özgürlüğü, ayrımcılık ve etik boyutları açısından denetlenmesi gerektiğini savunarak önleyici yasal mekanizmalar oluşturdu.

Rusya’da ise Ukrayna Savaşı’na karşı içerik üreten yapay zekâ sistemleri, “devlet düşmanlığı” gerekçesiyle engellendi.

Tüm bu örnekler, klasik sansür mekanizmalarının dijital çağda evrildiğini ve yeni bir kavramın, ‘dijital düşman’ın ortaya çıktığı yeni bir döneme işaret ediyor.

***

Elbette yapay zekâlar etik sorumluluktan muaf tutulamaz.

Ama yasaklamakta çözüm değil. Burada yapılması gereken, bu sistemleri daha etik kodlarla donatmak, uluslararası denetim mekanizmaları oluşturmak ve yapay zekânın kamu düzenine etkilerini kamusal müzakereyle çözmektir.

Yoksa yasaklar bugünün sorusunu sustursa da yarının sorularını çoğaltır.

Çünkü dijital akıl, bizim parçalarımızdan oluşuyor.

Biz ne kadar kutuplaşırsak, onlar da o kadar keskinleşiyor.

Biz ne kadar öfkeli, dışlayıcı, hakaret dolu konuşursak, algoritmalar da öyle yanıt verir.

Belki de günün sonunda şunu hatırlamamız gerekir:

Biz neysek, algoritmalarımız da odur!

Haber Yorumları

Henüz Yorum Yapılmamış.

Sende Yorum yap

Son dakika haberler

En güncel ve en doğru, tarafsız haberin merkezi.