s

İsrail’de olup biteni doğru anlamak

İsrail’de soykırım yapan bir iktidar var, o iktidarın soykırımın dozunun artmasını isteyen Ultra Ortodoks ortakları da var.

İnsanlık değerlerini yok eden, sporcusu bile boğaz kesme hareketi yapan bir ülkede olup bitenle ilgilenmez insan.

Ama bu ülkenin sapkın dincilerinin hayalinde Türkiye topraklarının bir kısmına da sahip olmak varsa,

Söz konusu ülkeyle Suriye’de karşı karşıya gelme ihtimalimiz geçen seneye göre 100 kat arttıysa o zaman sırtımızı çevirme lüksümüz kalmıyor.


U20 Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda İsrail adına piste çıkan Ido Peretz “kafa kesme” işareti yaptı.

İsrail nasıl Türkiye’deki kırılganlıkları yakından takip ediyorsa bizim de İsrail’in kırılganlıklarını takip etmemiz gerekir...

Birleşik Tevrat Yahudiliği Milletvekili Meir Porush, yeşiva öğrencilerinin askerlik hizmetinden muaf tutulmasını düzenleyen yasa çıkarılmazsa, Ultra-Ortodoksların askere alınması konusundaki anlaşmazlığın “iç savaşa” dönüşebileceğini söyledi bu hafta.

Geçmişte İsrail Ordusu otobüsüne ateş açtığı da olmuştu bu Ultra Ortodoksların bu tehdit öyle boş bir tehdit olmayabilir.

Uzaktan çok kenetlenmiş gözüken bir ülke gibi gözükse de aslında Gazze’deki soykırımın uluslararası sonuçlarından korkanların sayısı artıyor. Mesela İsrail Askeri Başsavcı Tümgeneral Yifat Tomer-Yerushalmi’nin hükümetin Gazze Şehri’ni ele geçirmesiyle İsrail’in daha da büyük uluslararası hukuki baskılara maruz kalacağını ve ordunun savaş hukukuna uygun hareket ettiğinden emin olması gerektiğini söyledi. Netanyahu’nun Ulusal Güvenlik Danışmanı Tzachi Hanegbi’nin de benzer bir itirazı olduğu ortaya çıktı. İsrail Barosu, Gazze’nin tamamının işgaline karşı 17 Ağustos’ta yapılması planlanan genel grevi desteklediğini duyurdu ve ülkenin avukatlarını da greve katılmaya çağırdı. Bizi düşman gören bir ülkede olup bitenlere sırtımızı dönme lüksümüz yok. O yüzden İsrail’de olup biten ne varsa geçmişe oranla çok daha büyük bir dikkatle izlemeliyiz.

Sempati çıtasını yukarı taşıyanlar

* ABD Senatörü Bernie Sanders bir Yahudi ama İsrail’e karşı en sert açıklamaları yapan isimlerin başında geliyor. Washington’ı Netanyahu hükümetine askeri yardımları durdurmaya çağırması ve ABD hükümetinin savaş suçuna ortak olduğu uyarısıyla sempati çıtasını en yukarılara taşıdı.

* İklim aktivisti Greta Thunberg’e bayılanlardan değilim hatta sorunlu bulduğum açıklamaları da var. Ancak Thunberg Gazze’ye ambargoyu kırmak için bir kez daha yola çıkıyor. 31 Ağustos’ta yola çıkacak onlarca gemiye, 4 Eylül’de Tunus’tan onlarca geminin daha eklenmesi bekleniyor. Bugüne kadar tek tek gelen tekneleri avlayan İsrail donanması şimdi 70 ila 100 parçadan oluşan bir filoyla karışılacak. Bir kere deneyip başaramadığı için vazgeçmeyen Greta Thunberg de çıtayı en yukarıya taşıyanlardan.

* Ana Kasparian, Türkiye’ye bakışı sorunlu olan Ermeni asıllı ABD’li bir gazetecidir. Buna karşın son dönemde ABD televizyonlarındaki programlarda İsrail tezlerini savunanları öyle bir insan içine çıkamaz hale getiriyor ki, kimseye söyleyecek söz bırakmıyor. Bu duruşuyla da alkışı fazlasıyla hak ediyor.

* Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un ne Türkiye’ye bakışını severim ne de burnu büyük hallerini. Ancak Macron, Filistin Devleti’ni tanıma konusunda attığı adımı geri almadı, eleştirilerini de arttırarak devam ettiriyor. İngiltere de Filistin Devleti’ni tanıma kararı aldı ama sonra bu cumartesi Filistin’e destek eylemi yapan 550 kişiyi gözaltına aldı. İngiltere Başbakanı’na bakınca Macron’a ister istemez sempati duyuyor insan.

* Haaretz gazetesi yayın çizgisini beğendiğim gazetelerden birisi değil ama köşe yazarı Gideon Levy acayip bir iş yaptı, İsrail Ordusu’nun öldürdüğü El Cezire muhabiri Anas’ı “Gazze’de neler olup bittiğini görmemizi sağlayan cesur bir gazeteci” olarak nitelendirdi ve onun öldürülmesinin, İsrail’in tehdit altında gördüğü gazetecileri hedef alma konusunda uzun süredir devam eden bir örüntünün sonucu olduğunu söyledi. En çarpıcı cümlesi şuydu: “Gazze o kadar korkunç bir yer haline geliyor ki, Netanyahu bile dünyanın bunu öğrenmesini engelleyemiyor.”

Fayların fayına bakmak

Takım tutar gibi bilim insanı tutuyoruz.

Kimileri beklenen Marmara depremi için iyi şeyler söyleyenleri seviyor kimi kötü senaryolar çizenleri gerçekçi diye benimsiyor.

Oysa konuşmamız gereken şey artık faylar değil.

Biz yapı stoğumuzun durumunu konuşmalıyız zira 6.1 büyüklüğünde bir depremde 16 binanın yıkılması, 193’ünün ağır hasar görmesi normal değil.

İstanbul’da mühendislik hizmeti görmemiş, imar aflarıyla gecekondudan 4-5 katlı apartmana dönüşmüş binlerce bina var.

Daha kötüsü sağlam olmadığını bildiği halde kiralık bir eve taşınmamak adına binasının kontrol edilmesine izin vermeyen yüzbinler var.

İstanbul’da adında dere olan cadde ve sokak sayısını, bu cadde ve sokaklardaki evlerin kaçının zemin etüdü olduğunu bir düşünün.

Her depremden sonra fayları konuşmak bizi hayatta tutmaya yetmeyecek, konuşmamız gereken asıl meseleyi, yapı stoğunu konuşalım artık.

Haber Yorumları

Henüz Yorum Yapılmamış.

Sende Yorum yap

Son dakika haberler

En güncel ve en doğru, tarafsız haberin merkezi.