İsrail neyi saklıyordu?

Diplomasi uzun soluklu takip gerektiren, az bilgi, çok hamaset içeren cümlelerin işe yaramadığı bir alandır.
Bu giriş cümlesi aklınızda kalsın, şimdi somut bir olayı konuşalım.
İsrail son 3 gündür Suriye’de çeşitli askeri operasyonlar düzenliyor.
Bunlardan en ilginci İsrail’in bulunmasını istemediği araç ve gereçlerinin tespit edilmesinden sonra gelen saldırı.
Suriye Arap Ordusu Birlikleri 26 Ağustos’ta Şam’ın güneyindeki El Mena Dağı civarında gerçekleştirdiği arazi taraması sırasında, gözetleme ve dinleme amaçlı bazı elektronik cihazlar buldular.
Askerler söz konusu cihazlarla ilgilendiği sırada İsrail’e ait savaş uçakları tarafından vuruldu. İsrail saldırısı 27 Ağustos akşamına kadar sürdü. İHA saldırıları ve savaş uçakları nedeniyle bölgeye ulaşım uzun süre engellendi. Ardından İsrail detayları henüz netleşmeyen bir hava indirme operasyonu gerçekleştirdi.
El Mena Dağı’nda bulunanlar ne diye düşündüğümüzde akılımıza Aralık 2024’te İsrail güçlerinin eline geçen Hermon Dağı geliyor.
Bu dağ yıllarca İsrail savunmasındaki en büyük boşluk noktasıydı. İsrail radarları dağın ve Lübnan’ın bir kısmını göremiyor, alçaktan uçan SİHA’lara karşı savunma yapamıyordu. İsrailliler bu dağı ele geçirince, hem Şam’a obüs atışı mesafesine geldi, hem gözetleme yeteneğini arttırdı hem de dağın zirvesine rakip gördüğü ülke ve grupların iletişimini engelleyecek sensörler yerleştirebildi.
El Mena’da saklanan şey ne olabilir sorusunda akla gelenler bunlar ama bilmeceyi çözmeye yeterli değil yine de...
Önceki akşam İsrail’in Kan yayınında ilginç bir iddia ortaya atıldı. Buna göre İsrail, Golan Tepeleri’ndeki hâkimiyetinin resmen tanınması karşılığında Suriye-Lübnan-İsrail arasındaki Dov Dağı’nda hâkimiyeti altında tuttuğu bölgeden vazgeçebilirmiş.
İsrail Başbakanlığı bu iddiayı reddetti ama Kan bugüne kadar içeriden iyi bilgiler aldığını ispat emişti, soru işareti burada dursun.
Golan Tepeleri, İsrail’in 1967’de işgal ettiği, 1981’de ilhak ettiğini açıkladığı bir yer. Dünyada Golan Tepeleri’nin İsrail’e ait olduğunu sadece ABD, o da Trump’ın birinci başkanlık döneminde kabul etti.
Bu tabloya üç ay önce Jerusalem Post’ta ortaya atılan ve Ürdün’ün Suriye’nin belirli bölgelerinde toprak takası yapması yolundaki fikir jimnastiğini hatırlayınca Tel Aviv’in niyeti biraz daha netleşiyor.
İsrail su kaynakları ve stratejik arazileri ele geçirip, obüs atışı mesafedeki başkentleri kontrolü altına almak ve bölgede dilediği gibi at oynatmak istiyor. Dananın kuyruğunun kopacağı ve İsrail’in Suriye’yi fiilen bölecek planlar için belirlenen yer, New-York’taki BM Zirvesi olacak. Pişirilmeye çalışılan Trump-Netanyahu-Şara üçlü görüşmesi yapılırsa, buradan tek Suriye çıkar mı beraber göreceğiz.
ABD’nin iş adamı Büyükelçisi’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Malazgirt’te yaptığı konuşmayı ve Milli Savunma Bakanlığı’nın bilgilendirme toplantısını ne kadar anladığını da görmüş olacağız...

TBMM Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu 7’nci kez toplandı.
Demek olabiliyormuş…
Başta Susurluk, Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma ve 15 Temmuz Komisyonları olmak üzere meslek hayatım boyunca ihtisas ya da araştırma olsun çok sayıda komisyon toplantısı izledim.
Özellikle araştırma komisyonlarında konuşulanlar, taslak raporlar, yaşanan tartışmalar, hepsi kısa sürede dışarıya sızardı.
Bazı toplantılar öncesinde bazı üyeler tarafından yapacakları konuşmaya dair bilgi de verilirdi.
Kimi milletvekillerinin yıldızları komisyonda söyledikleri ve yaptıklarıyla parlardı.
Bugüne kadar dağarcığımızda birikenler, Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu toplantılarıyla beraber boşa düştü.
Komisyonun aldığı gizlilik kararı yüzünden süreç böyle işliyor diyenler çıkabilir, aslında öyle değil.
Gizlilik kararı nedeniyle çok sayıda yalan dolaşıma sokuldu ne Komisyona üye veren partiler ne de medya bu tuzaklara düşmedi.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un saygın bir duruşla Komisyon’a başkanlık ediyor olması iyi ama bu da yeterli değil.
Başkan, partilerden gelen üyeler susarken, dinlenen konuklar dışarıda rol kapma yarışına girebilirlerdi, bu da neredeyse hiç olmuyor.
Demek ki, Türkiye en can alıcı sorunlarından birisini, konuya yaklaşımları başka, beklentileri çok daha başka olan partilerle birlikte konuşup, tartışabiliyor. Çıkacak sonuç ne olursa olsun aslında elde ettiğimiz en büyük başarı bu sayılmalı.
Demek ki, birbirimizi dinleyebilmeyi, farklı düşüneni medyada linç ettirmeden iş yapmayı becerebiliyormuşuz.
Darısı tüm önemli konuların başına…
Utancın rakamı bugünlük 317
Gazze’de son 24 saatte açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle 4 kişi öldü, bunlardan 2’si çocuk.
Son ölümlerle birlikte bölgede açlık nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 121’i çocuk olmak üzere 317’ye yükseldi.
Dünya adına utancın rakamı bugün 317, yarın ne olacak bilmiyoruz.
2025’in son çeyreğine giriyoruz, Mars yüzeyinde araçlar dolaştırıyor insanlık ama tarihin en karanlık dönemiymiş gibi insanlar, çocuklar açlıktan ölüyorlar.
Global zaman tünelindeki bu geriye gidişin birincil sorumlusu İsrail Başbakanı Netanyahu’dur.
Ya Netanyahu işlediği soykırımın bedelini ödeyecek ya da ABD bir daha süper güç olma iddiasında bulunamayacak.
Bir yandan Nobel Barış Ödülü peşinde koşup diğer yandan bu soykırıma silah-para sağlayarak kimse süper güç kalamaz.
Categories: İsrail neyi saklıyordu?
Sende Yorum yap