Bir ‘Yahudi Devleti’ gerekli mi?
Bu soruya cevap ararken, şu soruyu da bir kenara yazalım: Artık bir Birleşmiş Milletler’e gerek var mı?
“Yahudi Devleti” veya diğer adıyla “Yahudiler için bir yurt” kavramı, tüm Avrupa’da her zaman var oldu. II. Murad (1466) zamanında Fransa, Yavuz Sultan Selim (1470) zamanında Bavyera, II. Bayezid (1492) zamanında İspanya, IV. Mehmed (1660) zamanında Polonya ve Ukrayna; 1772’den 1815’e kadar da Belarus, Moldova Litvanya ve Finlandiya’daki sürgünler, katliamlar, onbinlerce Musevinin Osmanlıya sığınmasına sebep oldu. Ölümden veya Hristiyan olmaktan kurtulup da Osmanlı’da insanca yaşama kavuşanların hepsi uyum göstermiş; aralarında padişahın doktoru, her düzeydeki okullarının profesörü, rektörü olanlar olmuştu.
Gelemeyenler ise Avrupa’da kamu hizmetlerinden yararlanamıyor; mal-mülk satın alamıyorlardı. Kendilerine ayrılan mahallelerde oturuyorlar; bu bile yetmiyor, her ülkede sürekli Museviler aşağılanıyor, dışlanıyor ve rutin olarak öldürülüyordu. Uzatmayayım; 1897’de “Yahudiler için Yurt” sloganı ile 17 ülkeden 208 Yahudi lideri, Birinci Siyon Kongresi’nde İsviçre’de bir araya geldi; topluca nereye göç edebileceklerini konuştu. Yahudilerin tarihi, Filistin’in kuzey kısmından başlayan ve yüzyıllık sürgünlerle bu bölgeyle “Babil” diye bilinen Mezopotamya toprakları arasında geçtiği için, toplantının başkanı Theodor Herzl’in aklına ilk gelen yerFilistin oldu ama Filistin 400 yıldan beri beri Osmanlı egemenliğindeydi. Herzl’in Filistin’i satın almak için Sultan 2. Abdülhamid’e başvurmasının hikayesini biliyoruz. Ben de birçok kişi gibi, Osmanlı’nın yıkılmak istenmesinin başlıca sebebi olarak Avrupalıların yüzyıllardır dillerine yerleşmiş “Yahudi Meselesi” dedikleri şeyi, onlara Filistin’i vererek çözmek istemelerini görürüm.
Sonuçta, Avrupalılar için biraz meşakkatli olsa da, Osmanlı yıkıldı, Filistin sahipsiz kaldı, ve… Filistinli 2 milyon Müslüman ve 200 bine yakın Hristiyan ile birlikte bütün dünya öğrendi ki, Siyon kongresi üyeleri Yahudiler için bir yurt aramıyor; bu yurtta sadece Yahudilerin yaşamasını istiyorlarmış.
Gerisi malum: Etnik temizlikle başlayan, soykırımı ile devam eden ve Babil’i (yani Suriye, Irak ve Doğu Anadolu’yu içine alan) Büyük İsrail planına evrilmek üzere olan Siyonizm. ABD’yi ve Avrupa’yı, bankaları, sanayileri ve siyasetçileri ile esir alan Siyonizm.
Ne var ki Siyonizmin bugüne kadar işlediği cinayetlerin doğal sonucu Filistin Direnişi’nin son eylemi 7 Ekim Baskını’nı vesile kılarak, Filistin’i ve Filistinleri topyekûn ortadan kaldırmaya girişen Netanyahu, hayatının hatasını yaptı; ilk kez batısıyla doğusuyla, başta gençler olmak üzere dünya kamuoyunun İsrail’e karşı birleşmesine sebep oldu. Bu birleşme, İsrail’in elinde nükleer silah, arkasında ABD Başkanı Trump, yanında gizli ve açık destekçisi ülkelerin siyasetçileri bulunduğu için bireysel ülkelerin eylemine dönüşmüyor. İslam dünyası liderleri de 2 milyar Müslümanın kolektif bir eylemle, İsrail’e engel olmasını sağlamıyor.
Ama yavaş da olsa bazı Avrupa, Asya veAfrika ülkeleri, BM’nin 2005’te düzenlediği, Dünya Zirvesi’nde kabul edilen “Koruma Sorumluluğu” ilkesi çerçevesinde Filistinlilerin yardımına koşabileceklerini ifade etmeye başladı. Bu yardım çabasına İsrail’deki siyonist olmayan Musevilerin de yardımcı olacakları, İlan Pappe gibi bilim adamları, Ofer Cassif gibi milletvekilleri, Dalia Sarig-Fellner gibi genç eylemciler tarafından ifade ediliyor.
Ancak bu kişilerin miktarını ve gücünü, ilk uluslararası birlik İsrail’e girinceye kadar bilemeyiz. Umuyoruz ki o birlik, bugünkü İsrail’i ortadan kaldıracak ve Avrupa’ya, Amerika’ya, Afrika’ya kaçacak Siyonistlerden sonra İsrail artık “Yahudi Vatanı” değil, Filistin olacaktır; Yahudisiyle, Müslümanıyla, Hristiyanıyla herkesin barış içinde bir arada yaşayacağı Filistin.
İkinci soruyu o zaman soracağız;sözde-uygar batının küresel egemenliğini sürdürme aracı olan BM’ye ihtiyaç kalıp kalamadığını!
Sende Yorum yap