Sıralamalar ve Ödülün Asimetrik Dağılımı
Sayısallaşma her alanda devasa veri üreterek değerlendirmeye yönelik modellerin oluşturulmasını kolaylaştırmıştır. Artık bu verilere dayalı sıralamalar yapılabilmekte ve her alanda kimlerin ne kadar iyi olduğu belirlenmektedir. Gideceğiniz üniversiteden okuyacağınız kitap seçeneklerine ve izleyeceğiniz film ve dizilere, en çok kazandıran yatırım seçeneklerinden kalacağınız otellere kadar tavsiye seçenekleri yaşamlarımızı yönlendirmektedir. Ekonomi, bilim, sanat, eğitim, itibar, şöhret, seçimler ve oy verme, tüketim alışkanlıkları vs. tüm yaşam alanlarında bu rekabette kimin nerede bulunduğunu gösteren veya nasıl tavır almamızı bize bildiren sıralamalar yaşamlarımızın vazgeçilmezleri olmaktadır.
Her şey ölçmenin kapsamına sokulmaya çalışılmakta ve böylece sayısallaştırılmaya mahkûm edilmektedir. Nitelikle ilgili olanın ölçülebilmesi için doğal olarak varsayımlar yapılmakta, ölçümde etkili olabilecek faktörler ve ağırlıkları belirlenmekte ve oluşturulan algoritmalarla niteliğe sayısal bir değer atfedilmektedir. Bir başka deyişle, herhangi bir alandaki niteliksel olan her şey artık bir şekilde sayısallaştırılarak ölçülmekte ve sonrasında sıralanmaktadır. Meşhur varsayım olarak ölçülemeyen şeyin iyileştirilemeyeceği ifade edilse de aslında her ölçme girişimi, ölçülen alanı ele geçirmeye ve nihayetinde kontrol etmeye yöneliktir. Ölçülemeyen veya sayısallaştırılmayanlar ise değerini zamanla yitirmekte ve önemsizleş(tiril)mektedir.
Her alanda ölçme ve değerlendirme yapan kurumların giderek arttığı, bir meşruiyet alanı oluşturdukları ve giderek kendi alanlarını yönlendirmeye başladıkları görülmektedir. Artık yatırımlar bu şirketlerin ‘tarafsız’ raporlarına göre yapılmakta, ülkeler farklı kategorilerde sıralanmakta ve bu kategorilerdeki yerine göre uluslararası yatırımları çekmekte, gidilecek eğitim kurumları ortaya konan sıralamalara göre veya neyin tüketileceği tavsiye listeleriyle belirlenmektedir.
Örneğin, üniversite sıralamaları ile ilgili yayımlanan listelere çoğu ülkeden ve akademi dünyasından itirazlar yükselmesine ve sıralamanın yol açtığı deformasyonlara rağmen ülkeler dünya sıralamalarına kendi üniversitelerini bu listelere sokmak için çabalamaya devam etmektedir. Anlamı belirleyen artık sıralamalardır. Dolayısıyla, yükseköğretim piyasasında diğerlerinin size bir önem atfetmesi için sıralamalarda tırmanmaya çalışmak durumundasınız. Bu nedenle tüm alanlarda yaygın bir şekilde yapılan listeleme, ranking ve rating çalışmaları her alanı oyun kuramı (game theory) nın yürürlükte olduğu alanlara dönüştürmektedir (Peter Erdi,Ranking: The Unwritten Rules of the Social Game We All Play. Oxford University Press, 2020).
Ölçülen Alanda Deformasyonlar Artıyor
Niteliğin ölçmeye tabi tutulması, ölçülen alanda sapmaları da beraberinde getirmektedir. Bu sapmaları anlamada iki meşhur yasa bulunmaktadır: Campbell Yasası ve Goodhart Yasası: Campbell yasası, ‘Sosyal karar verme mekanizmalarında kullanılan sosyal göstergeler ne kadar nicel olursa, bu göstergeler o derece baskı altında kalacak ve denetlemeleri gereken süreçleri de o derece bozacaktır” şeklinde ifade edilirken Goodhart Yasası, “Sosyal veya ekonomik bir gösterge veya başka bir ölçüt, sosyal veya ekonomik politikalar oluşturma amacıyla hedef haline dönüştürülürse, oynaması gereken roldeki bilgi içeriğini kaybedecektir/ölçme özelliğini yitirecektir” şeklinde ifade edilmektedir (Sh.111). Dolayısıyla, nicel olmayan sosyal bir alanda yapılan sayısallaştırma çabası, sadece ortaya koyduğu sonuç açısından tartışmalı değil, ayrıca o alanda yol açacağı sapmalar ve deformasyonlar açısından da sorunludur.
Diğer taraftan, oyun bu kurallarla oynanmaya devam ettiği için, her alanda eşitsizliklerin artması ve derinleşmesi de kaçınılmaz olmaktadır. Zaten göstergeler de buna işaret etmektedir. Her hangi bir oyun alanındaki verilerin dağılımları artık normal dağılım göstermemekte, güç yasasına göre dağılmaktadır. Bilimsel yayınlara yapılan atıf dağılımları, sanatçıların ürünlerinin fiyat dağılımları, gelir dağılımı vs güç yasasına göre dağılmakta ve çarpıklık göstermektedir. Bir başka deyişle dağılımlar giderek asimetrikleşmektedir.
Örneğin, bir akademisyen olarak kendi alanınızda yayın yaparken yayınlarınıza yapılan atıfları dikkate aldığınızda ve bunu bir başarı göstergesi olarak değerlendirdiğinizde, artık oyun kuramının kurallarının geçerli olduğu bir alana geçmişsiniz demektir. Bu durumda da etki faktörü yüksek dergilerde ve yayınlarına en fazla atıf alan bilim insanları ile ortak yayınlar yapabilmenin yollarını aramanız gerekmektedir. Çünkü atıf dağılımı güç yasasına göre işlemektedir. Daha önce atıf almada başarı yakalayanlar bu başarılarını artırmaya devam etmekte, bu kurala göre başarılı olan bilim insanları ile ortak yayın yaptığınızda sadece o ortak yayınlar değil, sizin diğer yayınlarınızın da atıfları artmaktadır.
Aslında normal dağılımdan sapmayı ünlü sosyolog Robert Merton (1968) Matta İncilindeki bir ayetten yola çıkarak geliştirdiği ve Matta etkisi olarak isimlendirdiği mekanizma ile çok önceden tanımlamıştır. Bu mekanizmaya göre tüm alanlarda küçük farklar zamanla kuvvetlenmekte ve avantaj yeni avantajlara yol açarak bir sarmala dönüşmektedir. Böylece avantaj birikmektedir. Erdi (2020)’nin de ifade ettiği gibi önceden iyi/başarılı olanların gelecekte de iyi/başarılı olma olasılıkları artmaktadır (sh.177). Bu kurallara göre, yeninin başarı şansı artık bağlı olduğu oyun alanını domine edenlerin avantajlarını artıracak şekilde bağlantılar oluşturabilmesine bağımlı kılınmaktadır.
Başarıda Sosyal Ağların Etkisi Artıyor
Dolayısıyla, her bir alandaki rekabet eşit şartlarda gerçekleşmemektedir. Erdi de bu durumu açıklamak için ağ/network yapılarının anlaşılmasına çok önemli katkılar yapan meşhur bilim insanı Albert-Laszlo Barabasi’ye başvurmakta ve onun meşhur sözüne atıfta bulunmaktadır: “Başarı sizinle ilgili değildir. Bizimle ilgilidir” (Sh.178). Dolayısıyla başarı oyununun kuralı, kişisel çabanın ötesinde tanımlanan başarı göstergelerinin dağılımında yatmaktadır. Başarıyı getiren sadece bireyin çabası değildir, toplumdaki çok farklı kurumların ve ağ yapılarının etkileşimleri ile ortaya çıkan bir değer verme/anlamlandırma sürecinin sonucudur. Dolayısıyla toplum bu ödülü başarı için çabalayan az sayıda bireye verirken çoğuna vermemektedir. Ki çoğu zaman her oyun alanındaki aktörler, bu sürecin altında yatan kurallardan dahi habersizdir.
Kısacası toplumlar giderek artan bir şekilde oyun kuramına dayalı başarı odaklı toplumlara dönüştürülmektedir. Başarı bize ait olmaktan çıktığına göre, bireyler, kurumlar, ülkeler kendi başarılarını artırmak için normal şartlarda sadece performanslarına odaklanırken artık kendi çabalarının ötesinde oyun alanının kurallarına göre çoğu zaman deformasyon ve sapmaları da beraberinde getiren ilave çabalara girmeleri gerekmektedir. Başarıyı etkileyen kendi dışlarındaki gruplarla etkileşimlerini ve çok bağlantılı (dolayısıyla çok güçlü) birimlerle bağlantılarını artırmak ve daha fazla görünür olmak için çabalamak zorunda kalmaktadır. Başarının ödülü normal dağılmadığı ve avantajlıda biriktiği için bu paydan daha fazla pay almak için her alanda benzer oyunlar oynanmaktadır. Bu çabalar oyun alanındaki başarı dağılımını çok daha asimetrik yapmakta ve eşitsizlikleri de derinleştirmektedir.
Categories: Sıralamalar ve Ödülün Asimetrik Dağılımı
Sende Yorum yap