Harari, neden son kitabını yazıyor?
Geçen hafta sonu Londra Barbican Centre’da Yuval Noah Harari’yi izledim.
Öncesinde kiminle konuşsam Harari hakkında net bir fikri var, ya çok beğenenler ya da hiç beğenmeyenler…
Doğrusu ben bu iki gruba da girmiyorum, sadece ne anlatacağını merak ediyorum.
Salon hıncahınç dolu, sahnenin sol ve sağ köşelerinde birer koruma bekliyor.

Harari, “Dünyayı yeniden yazmaya çalışmıyorum, sadece görmekten korktuğumuz şeyi anlatıyorum” diye başlıyor.
‘Nexus’, ‘Sapiens’, ‘Homo Deus’ ve ‘21. Yüzyıl İçin 21 Ders’ gibi kitaplarıyla insanlık tarihini, geleceğini ve bugününü sorgularken çok satanlar listelerinin zirvesinde kalmayı başarmış bir yazar Harari.
Bunun sadece kendisinin başarısı olmadığını, eşi ile birlikte yönettikleri 20 kişilik bir ekibinin olduğunu söylüyor.
Doğrusu 20 kişilik bir ekip bu zamanda sadece yazarlık için değil, her iş alanı için büyük bir lüks.
Keşke bunu söylemeseydi diye düşünüyorum içimden.
İşini ne kadar ciddiye aldığını, arkada nasıl bir emek olduğunu mu göstermek istedi bilemem ama doğrusu resimlerini asistanlarına yaptıran çağdaş sanatçılar canlanıyor gözümde.
Her şeyin arka planını bilmesek de olur, özellikle de beğenebileceğimiz bir kitabın ya da filmin…
Bu da izleyici olarak bizim lüksümüz olsun.
Harari’ye göre, insanı diğer hayvan türlerinden ayıran şey, biyolojik değil, hayal gücü.
“Bu hayal gücü sayesinde tanrılara, uluslara, paralara ve hukuka inanırız. Gerçek olmayan ama ortak kabul gören hikayeler yaratırız ve tüm uygarlığımız bu hikayeler üzerine kurulur.” diye özetliyor.
Kendi çalışmaları da en başından beri bu hikayeleri çözümlemeye, kaynaklarını ve sonuçlarını sorgulamaya dayanıyor.
Barbican’daki konuşmasında şöyle diyor: “Geçmişi anlamak için tarih yeterli olabilir. Ama geleceği anlatmak için hayal gücü gerekir.”
Her yıl 30 günlük Vipassana inzivalarına çekilen, günde iki saat meditasyon yapan, teknolojiden bilinçli olarak uzak duran ama dünya gündeminin nabzını tutan Harari, bu disiplinli içe dönüş sürecini düşünsel üretiminin ayrılmaz bir parçası olarak görüyor. Aynı zamanda bir vegan ve endüstriyel hayvancılığa karşı.
Hayvan hakları, veri sömürüsü, yapay zeka ve bireyin manipülasyonu gibi konular, metinlerinin her zaman merkezinde yer alıyor.
Barbican’daki konuşmasında, siyasetten, liderlerden de konuşuyor elbet, ama konuyu dönüp dolaşıp yapay zekâya getiriyor.
Kısaca şöyle diyor: “Medyayı, medya yöneticilerini tarafsız olmamakla suçlayanlar şimdi algoritmaların onlar için seçtiklerini okurken bunu hiç düşünmüyor.”
“Üstelik algoritmalar organik de değil” diye ekliyor.
Ardından da “Ben şu anda bir kitap üzerinde çalışıyorum, bu benim muhtemelen son kitabım olacak” diyor.
Peki ama neden?
“Çünkü yapay zekâyla yarışamayacağımı biliyorum.”
İşte 20 kişilik ekipten sonra Harari’nin konuşmasında beni en çok etkileyen şey bu oluyor.
Dünyanın en çok satan kitaplarının yazarı bile artık böyle düşünüyorsa ne yapacağız?
Sende Yorum yap