s

İtibar erozyonu…

İsrail’in şu an içerisine düştüğü durum, bir ülkenin nasıl dibe vurduğunun en çarpıcı örneklerinden birisi.

Son yıllara kadar Hitler mezaliminin kurbanları olarak acınası durumdaydılar, şu an onu da gölgeye düşürecek bir noktaya geldiler. Amerika bile onları bu Netanyahu çukurdan çıkaramayacak. İstedikleri bu muydu?

İsteyenler mutlaka fazlasıyla vardı ki bu noktaya gelindi ama isyan edenlerin sessiz çığlığı da içten içe çığ gibi büyüyor. Netanyahu’ya en büyük darbe eminiz ki ülkelerinin onurunu kurtarmaya çalışan kendi halkından gelecektir…

İşte bu çerçeveden bakıldığında devletlerin itibarının hem içeride hem de dışarıda ne denli önemli olduğu çok daha iyi anlaşılıyor.

Eğitimin en temel görevlerinden birinin de bu olduğunu bilmem hatırlatmaya gerek var mı?

Keşke sınavlar kadar yurttaşlık, demokrasi, hak, hukuk, adalet, sorumluluk kazanımlarına da bir o kadar önem versek.

Neden mi?

Devletin itibarı hepimizin itibarıdır. Bunu değersizleştirmeye de hiç ama hiçbirimizin hakkı yoktur. Özellikle de devlet kurumlarının.

100 binlerce öğrenci üniversitelere yapılacak ek yerleştirmeyi bekliyor ama ÖSYM ve YÖK’ten tek satırlık bir açıklama dahi yok!

Ek yerleştirme kılavuzu geçen yıl Eylül başında açıklanmış, tercihler 6-11 Eylül’de tarihleri arasında alınmış, yerleştirme sonuçları da 19 Eylül’de açıklanmıştı!

Bu yıl ise üniversiteler çoktan açıldı. Açılmaya da devam ediyor ve önümüzde zorlu ve bir o kadar çok uzun bir süreç daha var ve ortada hala kılavuz yok!

Peki sonuçlar ne zaman açıklanacak? Adaylara ve velilere saygının bir gereği olarak en azından bu açıklanamaz mıydı?

Böylesi dayatmacı ve vurdumduymaz tavırlar devlet kurumlarının ve dolayısıyla da devletin itibarını zedelemez mi?..

Bir yandan atama bekleyen öğretmenlerimizi aşağılarken öte yanda 100 bine yakın ücretli öğretmen çalıştırmak MEB’e yönelik bir güven erozyonu yaratmaz mı?..

Evlatlarını devlet yurtlarına teslim eden ailelerinin kafasında yurtlarda yaşanan skandallar nedeniyle YURTKUR’a dolayısıyla devlete karşı soru işaretleri oluşmaz mı?..

Peki söz konusu devlet olduğunda tüm bu işlerin büyük bir titizlikle en iyi şekilde yapılıyor olması gerekmez mi?

Elbette öyle olması düşünülür.

Peki öyle yapılıyor mu?

Maalesef gönül rahatlığı ile evet demek mümkün değil.

Ücretli öğretmenlerimiz maaşlardan sosyal güvenceye, özlük haklarından itibarsızlaştırmaya kadar hemen her konuda hiç hak etmedikleri bir noktadalar. Oysa diğer öğretmenlerle birlikte aynı okulda, aynı sınıfta, aynı dersleri veriyorlar...

Tamam bazılarının öğretmenlikle hiç alakaları yok, kimi onun bunun yakını ama büyük bir çoğunluğu eğitim fakültesi mezunu ve kadrolu atanmayı çok ufak puanlarla kaçıranlardan oluşuyor. Yani bu yaşananları hiçbir şekilde hak etmiyorlar.

Kaldı ki hangi mesleğin “ücretlisi” var ki, öğretmenlik gibi ulvi bir mesleği, taşeron mantığı ile merdiven altı yöntemlerle yürütmeye çalışıyoruz!

Çeşit çeşit öğretmenlik olmaz. Kadrolu, sözleşmeli, ücretli, uzman, başöğretmen, PİKTES’li öğretmenlik yerine, aynı özlük haklarına ve statüye sahip tek tip öğretmenlik olur ve böylesi durumlar bir daha yaşanmaz. Yaşanmamalı da…

Defalarca yazdık bir kez daha hatırlatmakta yarar var:

Öğretmenlerimiz ne kadar güçlüyse, ülke olarak o kadar güçlüyüz.

Öğretmenlerimizin itibarı, çocuklarımızın dolayısıyla da geleceğimizin itibarıdır ve onunla oynamaya da hiç kimsenin ya da bir kurumun hakkı yoktur!

Bu yaşananları yaratanlar, devletimizin itibarına verdikleri zararın farkındalar mı?

Ücretli öğretmenlerin verdikleri üç kuruş parayla ay sonunu nasıl getireceklerini, günü gelen kredi kartı borcunu, elektrik, su, internet faturasını nasıl ödeyeceklerini, okula giden çocuklarına nasıl cep harçlığı vereceklerini, hasta olduklarında nasıl hastaneye gideceklerini, iki, üç araç değiştirerek gitmek zorunda kaldıkları okullarına hangi parayla gideceklerini birazcık olsun düşünüyorlar mı?..

ÖSYM ortaya çıkan gecikmenin gerekçelerini paylaşma yerine susmayı tercih ederek öğrencileri ne kadar üzdüğünün farkında mı, kırgınlıklarının kendilerinden çok devlete yönelik olduğunun bilincindeler mi?

Devlet yurtlarında yaşananların aileleri ne kadar tedirgin ettiğini düşünen var mı?

Düşünseler böyle davranırlar mıydı?

Ya da her şeyin farkındalar ama umurlarında mı değil?..

Özetin özeti: Devletimiz ne kadar güçlü ve itibarlıysa bizler de o kadar güçlü ve itibarlı, bizler ne kadar güçlü ve itibarlıysak devletimiz de o kadar güçlü ve itibarlıdır. Bunu asla unutmayalım!..

Categories: İtibar erozyonu…

Haber Yorumları

Henüz Yorum Yapılmamış.

Sende Yorum yap

Son dakika haberler

En güncel ve en doğru, tarafsız haberin merkezi.