Hayatta kalma azmi
İKSV’nin düzenlediği İstanbul Bienali zamanı şimdi. Yürüme mesafesindeki sekiz farklı mekânda gerçekleşen, “Üç Ayaklı Kedi” başlığını taşıyan bienale ilk ziyaretimi gerçekleştirdim. Sanat eleştirmeni, yazar, dijital kütür sanat yayını Sanatatak’ın kurucusu Ayşegül Sönmez’in rehberliğinde gezdiğim Zihni Han, Muradiye Han, Galeri 77 rotasında yollar ve bienal mekânları sanat izleyicileriyle doluydu. Genç, yaşlı, anne, baba çocuk, öğrenci, kadın, erkek… Hayli geniş bir profil. Görünen o ki, çok dikkat çeken bir bienalle karşı karşıyayız.

Bu ilginin ilk nedeni farklı bir bienal deneyimi yaşama heyecanı olsa gerek. Bienal, tarihinde İlk kez üç yıla yayılan bir kurguyla şekilleniyor. Christine Tohme’nin küratörlüğünü yaptığı bienalin iki sağlam teması var: Gelecek olasılıkları ve kendini koruma. Küratöre göre bienalde sergilenen eserler hayatta kalma azmiyle birbirine bağlanıyor: “Bizlere hayal gücünü beslemeye ve olasılık ufuklarını tasarlamaya dair kıymetli dersler veriyorlar”.
Bu bilgiyle ilk durağımız Zihni Han’a giriyoruz. 1930’da bir gemi acenteliğinin merkezi olarak yapılan han, Tophane’de yer alan beş katlı bir bina. Bienal mekânı olarak yakın dönemde yenilenmiş. Tohme’nin dediği gibi, beş kata yayılan eserler sayesinde hayal gücümüz farklı düşünce pratikleriyle genişliyor. Girişte, Celina Eceiza’nın yerleştirmesinde misafirperverlik merkezde. Boyanmış ham pamuk, çuval bezi, havlu ve geri dönüştürülmüş kumaşlar kullanılmış yerleştirmede. Kapısı açık bir evden girip orada vakit geçiriyoruz. Ayşegül Sönmez son iki yılımızı düşünerek gezmemizi istiyor bienali. Kendi kişisel hayatımız, yaşadıklarımız, iyi ve kötü günlerimiz, nelerden korunmak zorunda kaldığımız, sığındığımız gelecek olasılıklarımız. Bütün o birikenlerin ağırlığıyla ilk andan yorulan ruhlarımız Eceiza’nın yerleştirmesinde dinleniyor.
Selma Selman’ın “Anakartlar” yerleştirmesi Zihni Han’ın dikkat çeken işlerinden biri. Anakart, kablo ve işlemci gibi elektronik atıklar üst üste yığılmış. İçlerinde bulunan 18 ayar altınları çıkarmak üzere parçalanmış, sökülmüş hâlde. Hemen yanında cam bir bölmenin içinde bu işlemlerin ardından elde edilen altınla yapılmış bir kaşık var. Artık heykel hâlini almış kaşıkla atıkların oluşturduğu tezat Tohme’nin sözünü ettiği derslerden.
“Gazze Günlükleri”
Sohail Salem’in “Gazze Günlükleri” işi sarsıcı bir tokat gibi patlıyor yüzümde. Salem, Filistinli bir sanatçı. 2023’te Gazze’de devam eden soykırım sırasında Deyr el Belah’a yerleşmek zorunda kalmış. Sanatçı burada Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın dağıttığı defterlere tükenmez kalemlerle çizdiği görsel günlükler hazırlıyor. Kuşatma altındaki yaşamı, kırmızı, mavi ve siyah renklerin tükenmezliği içinde defter sayfalarına aktarıyor. Bu işlerden 20 tanesi duvarda, orijinal defterlerin kopyaları masada birlikte sergileniyor. Salem, defterlerin yanında yer alan 2024 tarihli “İmdat Çağrısı” isimli metinde şöyle diyor: “Deyr el Balah’ta çizim yapmaya başladım. Zihnimde biriktirerek sakladığım ıstıraptan kurtulmam elzem oldu, bilhassa da en acı hatırımdan: Tahliye sırasında şehitlerin bedenlerini çiğneyerek yürümeye zorlanışım”. Ayşegül Sönmez, mektubu okuduktan sonra “Bundan sonra ne denebilir ki?” diye soruyor. Ne o zaman verecek bir cevap bulabiliyorum ne de şimdi yazacak…
Rota üzerindeki ikinci mekân olan Muradiye Han, 1914’te Mimar M. Vedad Tek tarafından ticarethane olarak tasarlanmış. Hanın girişinde Ana Alenso’nun “Madenin Verdiğini Maden Alır” isimli yerleştirmesi bulunuyor. Yerleştirme Venezüela’nın Amazon bölgelerindeki altın madenciliğinin gerçeklerine odaklanıyor. Sanatçı, işinde heykel, video ve ses kullanıyor. Madencilik yüzünden su kaynaklarında ortaya çıkan cıva ve kirletici kalıntılara dikkat çekilirken insan eliyle maden çıkarmak ve bu işlemin bedelleri arasında neden sonuç ilişkisi kuruluyor.
Rotanın son durağı Galeri 77, Muradiye Han’ın tam karşısında yer alan dört katlı bir bina. 1895’te yapılmış. Rum cemaatine ait bir şarap deposu olarak hayatına başlayan bina bugün aynı adlı sanat galerisine ev sahipliği yapıyor. Dilek Winchester’ın “İsimsiz (Kendinibeğen…)” adlı işi, rotadaki en etkileyici çalışmalardan biri. Binanın çatı alınlığının arka yüzeyine yerleştirilmiş bir metinsel müdahale. Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” romanında geçen uzun bir sözcükten oluşuyor yerleştirme: kendini beğenmişçesine sanki bizden önce bir şeysöylenmemişcesinegiller. Sanatçı sözcüğü mekâna yerleştirirken Latin, Arap, İbrani ve Ermeni alfabelerini dönüşümlü olarak kullanmış. Winchester, miras aldığımız alfabeler ne gibi olasılıkları ortaya çıkarabilir sorusunu tartıştırırken Atay bugüne uzanan sesiyle bugünün dünyasına savaşı soykırımı reva görenlerin adını fısıldıyor sanki.
Kedi adımları ve kedi merakıyla gezilecek, taksilere yalvarmak zorunda kalmayacağımız son yılların belki de en heyecan verici bienali bu. Sonbahara da çok yakışıyor. Rotalarından birinde karşılaşmak dileğiyle…
İyi pazarlar
Sende Yorum yap