Eğitimin zirvesi neden sessiz?
Eğitimde fırtınalar kopuyor. MEB, YÖK, ÖSYM ve diğer ilgili kurumlar, okul öncesinden doktoraya sürekli yeni kararlar alıyor. Garip olan ise alınan kararlar arasında ne bir bütünlük söz konusu ne de bir kamuoyunun beklentileriyle örtüşüyor.
Örneğin TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’na seçilmiş milletvekilleri ile güya halkı temsil ediliyor ama eğitimdeki gelişmelere ne kadar katkıda bulunuyorlar tartışılır.
Üstelik eğitim gibi kallavi bir konuya odaklanmaları gerekirken bir de komisyonun sırtına kültür, gençlik ve spor gibi yine aynı ağırlığa sahip diğer yüklerin yüklenmesi ve üyelerin dört farklı gruptan seçilmesi belki de bu mesafeli duruşun en önemli gerekçelerinden birisi.
TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyelerini tanıyanınız ya da eğitimin temel sorunlarından herhangi birisi konusunda mücadele vereni duymuşluğunuz, görmüşlüğünüz var mı?
Muhtemeldir ki çoğunun ismini ilk kez duyuyorsunuzdur ve kimileri için de “ne alaka” diyeceksinizdir. Keşke daha ön plana çıkabilseler ve keşke söz konusu komisyonlar çok daha özerk ve yetkin olsa!..
Mecliste grubu olan partilerin sandalye sayısı oranında temsil edildikleri TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda yer alan milletvekilleri şunlar:
Ayşen Gürcan, İlyas Topsakal, Nazım Maviş, Mehmet Emin Ö, Zehranur Aydemir, İsmet Güneşhan, Ercan Öztürk, Elvan Işık Gezmiş, Kemal Karahan, Yılmaz Hun, Hikmet Yalım Halıcı, Fethi Açıkel, Hulki Cevizoğlu, Yücel Arzen Hacıoğulları, Keziban Konukcu Kok, Suat Özçağdaş, Saffet Sancaklı, Mehmet Akif Yılmaz, Latif Selvi, Ali Fazıl Kasap, Şenol Sunat, Perihan Koca Doğan, Mustafa Adıgüzel, İbrahim Ufuk Kaynak, Mehmet Karaman, Rukiye Toy, Yılmaz Büyükaydın.
Politika belirleyeceklerdi ama…
Cumhurbaşkanlığı Başkanlık Sistemi’nde, Cumhurbaşkanlığı Politika Kurulları Cumhurbaşkanlığı adına ilgili alanlarda politika belirleyecek ve icra makamı olan Bakanlıklar da o politikaları hayata geçirecekti ama maalesef onlar da tıpkı TBMM komisyonları gibi yeterince aktif olamadılar. Politika belirlemekte ne MEB’e ne de YÖK’e tavsiye niteliğinde de olsa yön verme noktasına asla gelemediler.
“Peki o zaman niye varlar?” diyen çok olacaktır.
Keşke onlar da çok daha yetkin hale gelseler ve en azından yapılanları denetleme konusunda farklı bir bakış açısı getirseler de, icracı makamların kendilerine çeki düzen vermelerine olanak sağlansa ama tüm bunlar kimin umurunda ki!..
Allah’tan TBMM komisyonlarında olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı politika kurullarının üzerine çok fazla yük binmiş değil.
Örneğin Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu’nun ilgi alanı sadece eğitim ve bu kurulda şu isimler yer alıyor:
Prof. Dr. Abdullah Atalar, Ahmet Akça, Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar, Prof. Dr. Atilla Arkan, İbrahim Taşel, Dr. Ömer Faruk Yelkenci, Sinan Selçuk Pehlivanoğlu, Prof. Dr. Şule Alan, Prof. Dr. Tuncay Döğeroğlu, Prof. Dr. Umran Savaş İnan, Prof. Dr. Yavuz Atar, Prof. Dr. Yusuf Alpaydın…
Denetimi kim yapacak?
Eğitimle ilgili bu kadar çok merci varken, peki hem devlet hem de millet nezdinde en çok rahatsızlık duyulan konuların başında neden eğitim geliyor?
Bu soruyu hemen herkes birbirine sormalı ve cevabını buluncaya kadar da takipçisi olmalı.
Neden mi?
Devlet iyi yurttaş yetiştirilemediğinden yakınıyor, ebeveynler sınav kölesi haline gelen çocuklarının gözlerinin önünde eriyip gitmesinin acısını yaşıyor, gençler “ne istediyseniz yaptık ama hala işsiziz, mutsuzuz” diye haykırıyor, işverenler kalifiye eleman bulamadıklarını haykırıyor…
Oysa hem devlet hem de aile bütçesinden en yüksek pay eğitime ayrılıyor ve gelinen nokta ortada.
İsrafın her türlüsü eğitimde yaşanıyor ama soran sorgulayan yok!..
Özetin özeti: Yapılacak ve denetlenecek çok işimiz var özellikle de eğitimde. Peki bütün bunlara kim karar verecek, kim denetleyecek? Gelinen nokta ortada yeni bakış açısı şart!..
Sende Yorum yap