10.10
İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) geçen yıl öncülük ettiği 10.10 Dünya Saatçilik Günü, Türkiye’de ikinci kez, dünyada ise ilk kez bir kutlamaya dönüştü. İTO Meclis Üyesi Dr. M. Çağrı Gündoğdu’nun girişimiyle başlayan bu süreç, insanlığın kültürel miraslarından biri olan saatçiliğin değerini ve kadim mirasını onurlandıran bir harekete evrildi. Neden 10 Ekim? Bu tarih, saat kadranlarında sıkça kullanılan 10’u 10 geçe konumunu simgeliyor. Akrep ve yelkovanın bu şekildeki simetrik duruşu, saat reklamlarında estetik bir standart haline gelmiş, gülümseyen bir yüzü andıran bu görüntü, zamanın pozitif ve davetkâr yanını yansıtıyor. Bu yıl İstanbul’dan Paris’e, Cenevre’den New York’a uzanan etkinlikler bu simgeyi somutlaştırdı; sergiler, rehberli turlar, söyleşiler, atölyeler ve kültürel buluşmalarla dolu bir gün yaşandı.

Ben de bu güzel günde, günlük bir gazetede düzenli olarak saatler üzerine yazı yazan tek gazeteci olarak davet edildiğim İstanbul Ticaret Odası’nda düzenlenen Dünya Saatçilik Günü Paneli’ne katılıp kısa bir konuşma yaptım. Ağırlıklı olarak sektör temsilcilerinin ve akademisyenlerin olduğu panelde, Osmanlı saatçilik mirasından saat endüstrisinin ekonomik verilerine ve cep saatlerinden kol saatlerine kadar her konuda ilginç bilgiler paylaşıldı.
Özellikle Mikromekanik ve Saat Teknolojileri Eğitim ve Araştırma Vakfı Başkanı Hayrettin Akpınar, TÜSAD Başkanı Ahmet Aydın ve saat ustası Fatih Serhat Yurtdakal’ın sunumlarını ilgiyle dinledim. TÜSAD Yön. Kur. Üyesi Ömer Aydın’ın konuşması ise en çok alkış alan sunum oldu, çünkü Ömer Bey hayatın ritmini anlatmak için yanında bir metronom getirmişti. Benim konuşmam ise “Saatçiliğin Rönesans Çağındayız” başlığını taşıyordu.
Ama önce Milliyet gazetesinde işe başladığım yıl gördüğüm bir geleneği anlattım. Milliyet her yıldönümünde yani 3 Mayıs’ta gazete çalışanlarına çalıştığı yıl ile orantılı bir armağan veriyordu, 5 veya 10 yıl çalışana bir dolmakalem, 15-20 yıl için ise bir saat gibi. Üstelik Zenith gibi çok değerli markalardan saatler hediye ediliyordu. Ben bir dolmakalem alabildim ve halen saklıyorum ama saat kısmet olmadı maalesef.
Sonra asıl anlatmak istediğim konuya geldim: Saatçilik, tıpkı sanat tarihindeki Rönesans dönemi gibi yeniden doğuş çağında. Çok özel bir dönem olan ve aradan yüzyıllar geçse de daima konuşulan Rönesans 15. yüzyıldan itibaren Avrupa’yı derinden sarsmıştı. Bugün saatçilik de benzer bir ruh halinde. Geçmişte saatler daha çok işlevsel bir eşya olarak görülüyordu ama şimdi nitelikli sanat eserlerine dönüşüyorlar.
Saat odaklı arkadaş gruplarından dev fuarlara, sadece saate odaklanan dergilerden kitaplara, kurumsal web sitelerinden kişisel bloglara kadar uzanan devasa bir ekosistem var. Saat editörleri yeni çıkan modelleri uzun uzun inceliyor; YouTube videoları ve forumlar saatlerin her detayını tartışıyor. Üretim süreçleri ise adeta bilimsel bir araştırma seferine dönüştü: Eskiden sadece zanaatkârlar yeterken, şimdi sanatçılar, mühendisler, mimarlar, tasarımcılar, fizikçiler ve malzeme uzmanları işin içinde.
Yine de asıl büyü saatin manevi boyutunda gizli. Saatler aile yadigârı olarak nesiller arası bağ kuruyor, hayatın dönüm noktalarını kutluyor veya çocukluk anılarında kendine özel bir yer buluyor. Dünya Saatçilik Günü kutlu olsun!
Categories: 10.10
Sende Yorum yap