Merhaba ters laleler, nergisler...

Yüksekova; Türkiye-İran-Irak sınırlarının kesiştiği noktada yer alan, Hakkâri’nin en büyük ilçesidir.
Canımızı en çok yakan haberlerin geldiği yerden söz ediyorum size.
Baskına uğrayan İkiyaka köyünde katledilen 28 vatandaşımız, karakollara düzenlenen saldırılar ve en nihayetinde yakılan pırıl pırıl okul binası.
Sayfada gördüğünüz fotoğrafı niye çok önemsediğimi izah etmek için yaptım bu hatırlatmaları.

Eskiden Yüsekova’da bir zırhlı araç bozulsaydı içinde görev yapan polisler ancak başka polislerin gelmesiyle kurtarılabilirdi.
O sırada milis dediğimiz şehir yapılanmasından isimler araca molotof atar, destek gelecek yolu kapatmak için sokakta lastik yakarlardı.
Sivil vatandaşlar sonra infaz ediliriz korkusuyla polis aracına yardım etmeyi düşünemezlerdi bile.
O sahneler geride kaldı, 2025’te, zırhlı aracı iterek polise yardım eden insanları gördük Yüksekova’da.
Bu sadece içinden geçtiğimiz sürecin bir sonucu değil, Yüksekova’da uzun yıllardır güvenlik tesis edildi, sınır hattından geçişler engellendi.
Irak’ın kuzeyindeki Zilok Üs Bölgesi’ne uçmak için Yüksekova’da SelahaddinEyyubi Havalimanı’ndan binmiştim helikoptere.
Arazideki tarımı, sürüleri otlatan çocukları görmüştüm, bir zamanların terör ve dolayısıyla yasaklı bölgeleriydi oraları.
Zaman hayatı değiştiriyor, Türkiye terörü silahla yendiği için bugün vatandaşlık aidiyetini bir adım ileriye götürecek adımları atabiliyor.
Dedeağaç’taki en iyi pastaneleri, plajları bilenlere tavsiyem, Yüksekova’ya da gitmeleri.
Ters laleler,sümbül ve nergis, Geverok Vadisi’nde kayalara kazılmış bini aşkın resim, Urartulardan kalan Ordu Yolu’yla coğrafya sizi çağırıyor.
Bizim zamanımızın çocukluk şarkısının aksine gitmediğimiz köy, bizim köyümüz olamaz…
Hem ütopya hemihtiyaç, köye dönüş...
Şehrin kenar mahallelerinde oturanların en büyük hayali, günün birinde şehrin iyi yerlerindeki sitelerde oturacak parayı kazanmak.
Hayal edilen sitelerde oturanların en büyük hayaliyse günün birinde bir köye yerleşip, toprakla uğraşmak.
Eğer tüm Türkiye, İzmir ile Antalya arasındaki kıyı şeridinde yer alan köyler gibi olsaydı sorunumuz olmazdı ama durum öyle değil.
Türkiye’de erkek çiftçilerin yaş ortalaması 57, kadın çiftçilerin yaş ortalaması 61, gıda zincirinin devam etmesi adına mutlaka bir önlem alınması şart.
İktidarın 2026 yılı programında yer alan maddelerden birisi de köye dönüş ve tersine göçü cazip hale getirmek.
Bu çerçevede yapılan hazırlıklar hibe desteği, yenilikçi projeler, kırsal turizm, organik üretim bölgelerinin oluşturulması gibi maddeler içeriyor.
Bu önlemler alınırken iki noktayı gözden kaçırmamak gerekiyor.
Birincisi tarlalarda üretim için verilen teşviklerin yanına mutlaka sosyal teşvikleri eklememiz lazım.
Köylerde yaşam canlanacaksa sağlık ve eğitim hizmetlerinin kolay erişilebilir ve yüksek kalitede olmasını mutlaka sağlamamız lazım.
Köyler artık Yeşilçam filmlerindeki gibi değil, drone ile ilaçlama yapılıyor, büyük tarım aletlerinde, arazi sınırlarının belirlenmesinde dahi internetten faydalanılıyor.
Demek ki köylerde internet altyapısını da düzgün hale getirmemiz gerekiyor.
Tarımda en büyük sorunumuz, yetişmiş ara eleman, tarım ve veteriner teknikerlerinin sayısının az olması.
Çiftçi tarla ya da bahçesine gelen hastalığı tanımıyor, bilen bulamadığı zaman da, sorunu bir kerede çözmek adına en zehirli ilacı atıyor.
Bu işin çaresi eskiye dönmekte. Tarım liseleri Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmişti ama tarım-hayvancılık tahta başında öğrenilmez.
Eskiden olduğu gibi TİGEM çiftlikleri birer okul haline gelmeli, öğrenci tarlada ve ahırda işi öğrenmeli.
En önemli sorunu en sona sakladım.
Bugün çiftçilik ve hayvancılığın sosyal statüsü kalmadı, sürü sahiplerinin çocukları, evlenebilmek için babalarının işlerini bırakıp, asgari ücretle fabrikalarda çalışıyorlar.
Sosyal statü olmazsa kimseyi köye dönmeye ikna edemeyiz, çok parayla dönenler bile 3-5 yıl sonra soluğu tekrar şehirde alırlar.
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu “Köylü milletin efendisidir” sözü öylesine söylenmiş bir söz değildi, bugün için örneğimiz olmalı.
Maddi destekler bizi içinde bulunduğumuz durumdan çıkarmaz.
Ziraat Bankası’nın genç ve kadın çiftçilere verdiği sübvansiyonlu krediler, dünyanın bir başka yerinde yok ama hâlâ istediğimiz sonuca ulaşamadık.
Demek ki, Milli Eğitim’den, Aile Bakanlığı’na, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na, Sanayii ve Teknoloji Bakanlığı’ndan, Enerji Bakanlığı’na, Ulaştırma Bakanlığı’ndan, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na kadar koordineli bir çalışma yapmamız gerekiyor.
Su kooperatifleri oluşturmak, güneş enerjisini daha fazla kullanmak, tek yıllık bitkileri düz yerlere, çok yıllık bitkileri yamaçlara taşımak adına yapmamız gereken çok iş var.
Türkiye, savunma sanayiini bilimle buluşturdu, dünyada söz sahibi ülkelerden birisi oldu, şimdi tarım ile bilimi buluşturmamız şart, başka kurtuluşumuz yok.
Trafik terörü tamam sıra silahta…
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, trafik terörüne ve yol kesen magandalara karşı büyük bir çaba içerisinde.
Bu çabayı desteklememek elde değil ama en az bu kadar çabayı hak eden bir başka terör daha var.
Türkiye’de ateşli silahlara erişenlerin sayısı artıyor, yaş ortalaması da düşüyor.
Emniyet güçleri bu konuda mesai harcıyorlar ama daha caydırıcı cezalara ihtiyacımız var.
Bakan Yerlikaya, bu konuda TBMM’nin harekete geçmesini sağlamalı.
Ruhsatsız silah taşıyanlar sivrisinekse, silah üretimi yapan atölyeler bataklığın ta kendisi.
Bu bataklığı hızla kurutmamız gerekiyor artık...
Categories: Merhaba ters laleler, nergisler...
Sende Yorum yap