Yumuşak güç: Gastronomi
Birkaç ay önce Londra’da ‘Dünyanın En İyi 50 Restoranı’ arasında yer alan Kol’un yöneticileriyle sohbet ederken konu Gastromasa’ya geldi.
San Sebastian’da yıllar önce Vedat Milor ile birlikte katıldığımda çok etkilendiğim Gastronomika’dan bahseder gibi övgüyle anlatıyorlar İstanbul’da gerçekleşen Gastromasa’yı.
1999 yılında başlayan San Sebastián Gastronomika, dünyada gastronomi konferansı formatının öncüsü olarak kabul ediliyor.

O yıllarda sadece birkaç yüz şefin katıldığı etkinlik, bugün binlerce profesyoneli, yatırımcıyı, medya mensubunu ve gastronomi öğrencisini ağırlıyor.
“Fine dining” akımının şekillenmesinde, yeni mutfak tekniklerinin (örneğin moleküler gastronomi) tanıtılmasında ve İspanyol mutfağının global yükselişinde büyük pay sahibi.
Mutfak kültürünün, sürdürülebilirliğin, gastronomi turizminin ve gıda inovasyonunun tartışıldığı bir fikir platformu aynı zamanda.

İşte, Gökmen Sözen’in bu yıl 10. yılını kutlayan Gastromasa’sını da aynı heyecanla anlatıyor dünyanın en iyi şefleri.
Gastronomi çok önemli bir yumuşak güç, ülkelerin tanıtılmasında çok geçerli bir araç.
Geçen hafta Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen Gastromasa, dünyanın birçok yerinden çok değerli şefleri buluşturdu.
Kimler mi?
Julien Royer, Marco Müller, Oriol Castro, Ángel León, Andoni Luis Aduriz, Ana Roš, Albert Adrià, Simon Rogan, Antonio Bachour, Diego Guerrero, Virgilio Martínez, Christian Le Square, Jorge Vallejo, Rasmus Munk, Torres Brothers, Mitsuharu Tsumura…
Hepsi, ocakbaşı kültüründen Türkiye’nin tek 2 Michelin yıldızlı şefi Fatih Tutak’ın restoranına İstanbul’un farklı yeme-içme mekanlarını deneme fırsatı buldu ve sosyal medya hesaplarında paylaştı.
Ayrıca, konferans Türkiye’den gastronomi ve turizm sektörüyle ilgili birçok önde gelen ismi bir araya getirdi.
Levent Erden, Barış Tansever, Levent Veziroğlu, Erol Özmandıracı, Cengiz Barut, Yücel Özalp’le markalarının hikâyelerinden söz etti.
Kıvılcım Pınar Kocabıyık, ‘Değişen dünyada dönüşen kültür’ü anlattı.
TV programlarıyla da sevilen tanınmış şefler Memet Özer ve Arda Türkmen aynı sahneyi paylaştı.
Ebru İpekçi ve Sinem Ekşioğlu pasta ve çikolata dünyasını Alper Yüceer’e anlattı.
Ben de “Markalaşmada Rekabet Avantajı: Lüks Otellerin Fark Yaratan Stratejileri” başlıklı panelde Utkan Gülaçtı (Swissotel The Bosphorus), Cem Akşahin (Fairmont Quasar), Çetin Pehlivan (Tersane İstanbul), Aykut Korkmaz (Shangri-La Bosphorus), Umut Terzi (Club Marvy) ve Kurtuluş Gültekin (CVK Park Bosphorus) ile konuştum.
Başlıkta “rekabet” geçse de sahnede hakim olan duygu tam tersiydi: Dostluk ve dayanışma.
Her biri, Türkiye’nin lüks otelcilikte dünya ligine girmesi için birlikte çalışmanın önemini vurguladı.
Akşam ise Rahmi Koç Müzesi’ndeki özel gala davetinde endüstriyel tarihin ortasında kurulan sofralarda, Türk mutfağının çağdaş yorumlarıyla dolu bir gece yaşandı.
Kapadokya’dan gelen yerel ürünler, Ege zeytinyağları, Karadeniz’in aromatik mantarları, Antep’in fıstığı, Trakya’nın şarapları…
Telezzüz’den Casa Lavanda’ya, Neolokal’den Çokçok Thai’a sevilen mekanların şefleri tadımlık lezzetleriyle standlarının başındaydı.
Gastromasa, 10. yılında çok detaylı ve büyük organizasyonuyla uluslararası gastronomi dünyasında İstanbul’dan söz ettirdi.
Şimdi sırada Taste London’un Türkiye edisyonu Taste İstanbul var.
Şefler, otel yöneticileri, yatırımcılar, öğrenciler, medya mensupları aynı fikirde: Türkiye’de böyle etkinlikler çoğalmalı.
Çünkü hâlâ gidecek çok yolumuz var, Türkiye’yi yeme-içme ve turizm sektörleriyle dünyaya daha da iyi tanıtmalıyız.
Categories: Yumuşak güç: Gastronomi
Sende Yorum yap