s

Yıldız futbolcu hoca savaşları

Yıldız futbolcuları yönetmek neden zordur? Neden bazı hocalar ile oyuncular arasındaki gerilim, soyunma odasında kalmaz da kamuoyuna taşar? Ve bu savaşların sonunda gerçekten kazanan olur mu, yoksa herkes biraz mı kaybeder ki.

Konu yıldız futbolcu ve hoca arasındaki ilişkiye gelince orada artık sadece taktik, formasyon ve maç planı konuşulmuyor. Güç, otorite, ego, marka değeri ve kulüp siyaseti aynı masaya oturuyor. Ve çoğu zaman da o masadan birileri kalkıyor. Bir zamanlar yıldız futbolcu, sahada fark yaratan oyuncuydu. Bugün ise sponsorluk anlaşmaları olan, sosyal medyada milyonlara hitap eden, forma satışlarını etkileyen ve kulübün küresel görünürlüğünü belirleyen hatta taraftarın ruhunu temsil eden bir “marka.” Bu da doğal olarak güç dengelerini değiştiriyor.

Teknik direktör hâlâ oyunun aklını temsil ediyor olabilir ama yıldız futbolcu artık oyunun ekonomisini temsil ediyor. Ve futbol tarihinde neredeyse bütün büyük çatışmalar tam da bu noktada başlıyor. Bir teknik direktör için “herkes eşittir” söylemi idealdir ama pratikte nadiren gerçektir. Takımın gol makinesini veya 11’in en önemli dişlisini çoğu zaman kayırmak gerekebilir. Bu başta maaş dengesiyle, sonra da küçük küçük ekstra izinler, idmanda müsamahalar ve bilmediğimiz nicesine kadar gider. Çünkü bugünün yıldız oyuncusu sadece maç kazandırmaz, kulüp ekonomisini de etkiler. Forma satar, sponsor getirir, küresel görünürlük sağlar. Bu da teknik direktörün elindeki en önemli silahı, “vazgeçilmez değilsin” argümanını büyük ölçüde zayıflatır.

Tam da bu yüzden yıldız futbolcuları yönetmenin zor olmasının temel nedeni, klasik otorite araçlarının çoğu zaman işlememesidir. Onlarla çalışmak, daha çok “ikna” sanatı gerektirir. Ve işte krizler genellikle burada patlak verir. Guardiola, “Teknik direktörlüğün yarısından fazlası insan yönetim sanatıdır” diye boşa söylemedi. Onu bu düşünceye getiren, muhtemelen Zlatan Ibrahimoviç’le geçmişte yaşadıklarıydı. Sistemi oyuncudan büyük gören bir futbol aklı ve kariyeri boyunca sistemler üstü olduğunu düşünen bir yıldız... Zlatan bu durumu teknik bir karar olarak değil kişisel bir güç kaybı olarak okudu. Guardiola ise yıldızını ikna etmeye çalışmak yerine mesafe koymayı seçti. Sonuç: Zlatan gitti, Guardiola kaldı.

Benzer bir sıkıntı bir süredir Mohammed Salah ve Arne Slot arasında da yaşanıyor. Liverpool’da zaten kötü giden sezonun faturası biraz Salah’a çıkartılmış gibi görününce, Salah’ın medya karşısında hocasını harcaması beklediği desteği kendisine sağlamadı. Takımı daha kolektif bir sisteme adapte etmeye çalışan Slot ise sessiz kalarak gücünü test etmiş oldu. Aslında uzağa gitmemize gerek yok, zira şu an bizde de bir kriz var, Rafa Silva ve Sergen Yalçın arasında. Zaten kötü geçen bir sezonda, mevcut durumundan memnun olmayan bir Rafa ile iletişimi tamamen kopan Sergen Hoca, bu işi içeride çözmek yerine, oyuncusuna bu sezon 10 üzerinden 0 bile vermeyeceğini söyleyerek sert bir tutumla kamuoyuna taşımayı tercih etti. Ama bu çatışmanın kazananı olmadığı gibi kaybedeni yine Beşiktaş oldu.

Bugünün futbolunda mesele yıldız futbolcuyu kontrol etmek değil; onunla aynı dili konuşabilmek. Teknik direktör, taktiğin lideri olduğu kadar iletişimin de mimarı olmak zorundayken, yıldız futbolcu da sahip olduğu gücün sorumluluğunu almak zorunda.

Günümüzde sahnede kalan teknik adamların ortak özelliği, otorite kurmak yerine liderlik yapmayı tercih ediyor olmaları. Ego yönetmeye, kriz çözmeye, iletişim kurmaya ve bazen geri adım atmayı bilmeye; en az oyun felsefesi geliştirmek, taktik bilmek kadar önem veriyor olmaları. Çünkü futbol artık bir denge oyunu

Haber Yorumları

Henüz Yorum Yapılmamış.

Sende Yorum yap

Son dakika haberler

En güncel ve en doğru, tarafsız haberin merkezi.