Fırını otobüste unutup gitti!

Yazıma gerçekten ilginç bir konuyla başlamak istiyorum: Dün İETT Karaköy binasındaki Bulunmuş Eşya Şefliği’ndeydim; toplu taşıma araçlarında unutulan eşyayla ilgili sergiyi yerinde gördüm. Karşıma çıkan tablo insanı hem şaşırtıyor hem de gülümsetiyordu. “Bir otobüste ne unutabilirsiniz?” diye sorsalar, çoğumuzun aklına çanta, telefon ya da en fazla bir cüzdan gelir. Ama İstanbul’un temposu bu sorunun cevabını bambaşka bir boyuta taşıyor.

Rakamlar da bunu doğruluyor. İETT, 2025 yılında toplu taşıma araçlarında unutulan 30 bin 717 eşyayı yeniden sahiplerine ulaştırmış. Günde yaklaşık 5 milyon yolculuğun edildiği bir şehirden söz ediyoruz. Bu yoğunlukta dalgınlık, neredeyse doğal karşılanır hâle geliyor.

Asıl şaşırtıcı olansa unutulanların listesi: Mikrodalga fırın, tekerlekli sandalye, ayak protezi… Bir an durup düşünüyorsunuz: Bunlar bir otobüste nasıl unutulur? Sonra kuşlar, kediler çıkıyor karşınıza. Diş kalıbı, işitme cihazı, gelinlikli bebek oyuncağı, taşınabilir merdiven, yangın söndürme tüpü… Takım elbise, scooter, zemzem suyu bu listenin daha “makul” tarafında kalıyor. Bisiklet, robot süpürge, gitar, matkap, ısıtıcı, duş başlığı, kaykay, paten, abajur derken insan şunu fark ediyor: İstanbul bazen insanı kendinden bile geçiriyor ve en unutulmaz denilen eşya bile öylece bir kenara bırakılabiliyor. Hepsi tek tek kayıt altına alınıyor; sahibi bulunamayan elektronik eşya bir yıl muhafaza edildikten sonra açık artırmayla satışa çıkarılıyor. Karaköy’de gördüklerim bana şunu düşündürdü: Bu şehirde insanlar aceleyle çok şey unutabiliyor.

Ulaşımdan söz açılmışken; Kocaeli’de raylı sistemin geldiği nokta da dikkatleri çekiyor. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin yatırımlarıyla tramvay hattı, kent içi ulaşımın bel kemiğine dönüşmüş durumda. Yolcu sayısı artarken araç filosu da yenileniyor. Hem konfor yükseliyor hem şehir içi ulaşım biraz daha nefes alıyor.
70 kadına ekmek kapısı
Muğla’da ise rakamdan önce niyetini hissettiren işler var. Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin Köyceğiz Beyobası’nda yürüttüğü Alım Garantili Süs Bitkisi Üretimi Projesi bunlardan biri. Eğitimle üretime başlayan kooperatif ortakları, alım garantisiyle yoluna devam ediyor. Otuz üretici destekleniyor, sezon boyunca yaklaşık 70 kadına iş sağlanıyor. 28 milyon bitki üretiliyor, bunun yarısı belediye tarafından satın alınıyor.
Üretim ve tarımdan söz etmişken, bu kez ölçek bambaşka. İstanbul Holding’in Konya Tuzlukçu’da hayata geçirdiği Jeotermal Isıtmalı Teknolojik Sera Projesi tarımda yeni bir model kuruyor. İlk etapta 50 bin metrekareyle başlayan proje, fazlar hâlinde 1 milyon metrekareye ulaşacak. Jeotermal enerjiyle, iklimden bağımsız ve 12 ay üretim hedefleniyor. Domatesle başlayacak bu yolculuğun, yatırım tamamlandığında yaklaşık 500 milyon dolarlık şirket değerine ulaşması planlanıyor.
Bir sergiden fazlası
Tam da bu noktada tarım ve hayvancılığın başka bir yüzü çıkıyor karşımıza. Sütaş’ın 50’nci yılı kapsamında hayata geçirilen “Dikkat İnek Çıkabilir!” projesi buna iyi bir örnek. Markanın simgesi hâline gelen inekler, bu kez sanatçıların yorumlarıyla şehrin içine karışıyor. Galataport İstanbul’da başlayan sergi, kamusal alanda beklenmedik bir tebessüm yaratıyor; ben de oradaydım. Önünden geçenler duruyor, bakıyor, fotoğraf çekiyor. Şehrin koşuşturmasında kısa bir nefes alanı açıyor. Elbette bu işin arkasında güçlü bir üretim yapısı var. Türkiye’nin dört bir yanına yayılan entegre tesisler, binlerce kişiye sağlanan istihdam, on binlerce üretici aileyle kurulan sözleşmeli model ve her gün milyonlarca ürüne ulaşan bir ağ… Ama mesele sadece büyüklük değil; güven ve sürdürülebilirlik.
Son olarak Arnavutköy Belediyesi cephesinde sahayı doğrudan ilgilendiren bir adım var. Karaburun sahilini korumaya yönelik Kıyı Koruma Yapıları Projesi için teknik çalışmalar başlatılmış durumda. Beş dalgakıranla yaklaşık 1150 metrelik bir kıyı koruma sistemi planlanıyor. Ama mesele sadece beton değil, doğayı korurken sahilin sosyal ve ekonomik hayatını da ayakta tutmak.
Sende Yorum yap