Eskiden kaptan dediğinde akla gelen profil belliydi: Altyapıdan yetişmiş, kulübün “evladı” sayılan, sahada dişini tırnağına takan, taraftarla bağı kuvvetli bir isimdi. Önce yabancı yıldız transferler gönüllere taht kurup bandı yerli oyunculardan aldı. Ardından, sosyal medya hesaplarında liderlik gösteren oyuncular talip oldu.
Kaptanlık bandı, teknik olarak basit bir kumaş parçası olabilir. Ama o banda, tarihin her döneminde farklı anlamlar yüklenmiş, kimi zaman kulübün kalbi olmuş, kimi zaman ise linç listelerinin başına yazılmıştır. Çünkü bir kaptan, sadece hakemle konuşan oyuncu değil; soyunma odasında fırtınalar koparken sakinliği sağlayan, şampiyonluk töreninde kupayı kaldıran, kötü gidişte ise çoğu zaman ilk hedef tahtasına oturan kişidir.
Tarihteki ilk kaptanlar, güneş batmayan ülkeye bizi götürüyor. Futbol tarihinin ilk milli maçı 1872’de oynanırken İngiltere’nin başında Cuthbert Ottoway, İskoçya’da ise Robert Gardner sahaya kaptan olarak çıkmıştı. O zamanlar teknik direktörlüğe yakın bir rolü olan kaptanlar, yıllar içinde antrenmanları da yöneten bir figüre bile dönüştü.
Tarih içindeki değişim
Ama aslında FIFA kural kitabında kaptan, santra öncesi para atışına katılan, maç esnasında arkadaşlarının hakemden belli bir mesafe uzaklıkta kalmasını sağlayıp, hakemle konuşabilecek tek oyuncu olarak tarif ediliyor. Bunun dışındaki beklentilerin tamamı yıllar içinde kulüpler ve taraftarlar tarafından dizayn edildi. Kupayı ilk kaldıran olmak, taraftara mesaj vermek, prim görüşmeleri gibi konularda takım sözcülüğü yapmak, bunlar hep bizlerin ve diğer oyuncuların yıllar içindeki sesiyle ortaya çıktı.
Eskiden kaptan dediğinde akla gelen profil belliydi: Altyapıdan yetişmiş, kulübün “evladı” sayılan, sahada dişini tırnağına takan, taraftarla bağı kuvvetli, futbolun ve tribünün ortak dilini konuşan bir isim. Bu bant, hem kulübün tarihine bir köprü hem de geleceğe bir rehberdi, sadakat sembolüydü. Beşiktaş’ta Rıza Çalımbay, Galatasaray’da Bülent Korkmaz gibi... Hatırlar mısınız, Bülent Kaptan’ın kulüple bağlarının gerginleştiği, transfer listesine konduğu dönemde bile kaptanlığı elinden alınmamış, rolü tüm gerginliklerin üstünde tutulmuştu. Avrupa’da da durum benzerdi. Bryan Robson, Franco Baresi, Karl-Heinz Rummenigge gibi isimlere bakan herkes bir oyuncu değil, kulübün kendisini görürdü.
‘Abi’ kaptanlar azaldı
Ama... Globalleşme, teknoloji, sosyal medya nasıl ki toplumu A noktasından B noktasına taşırken, sosyal, psikolojik ve ekonomik değişikliklere sebep olduysa, kaptanlık da yıllar içinde değişti. Önce yabancı yıldız transferler gönüllere taht kurup bandı yerli oyunculardan aldı. Ardından saha dışı yani sosyal medya hesaplarında liderlik gösteren oyuncular, saha içi liderlerin bandına talip oldu. Satılması düşünülemez, teklif dahi edilemez olan kaptanlar, sabrı çekirdek gibi çitleyen taraftarların gözünde, iki hata yaptığında gönderilecekler listesine eklendi.
Genç kuşaklar artık, hayatın hiç bir noktasında otorite istemiyor, buna futbol da dahil... “Abi” kaptanlar eskisinden çok daha az şey ifade ediyor. Dortmund’un 19 yaşındaki Jude Bellingham’ın koluna taktığı bant, liderlikten ziyade belki de yıldız oyuncusunun aklını gelip biri çelmesin diye bir nişan yüzüğü görevi yapıyordu. Ama futbolun yazılmamış kuralıdır; karşınıza Real Madrid çıktığında her nişan atılır, her evlilik yıkılır.
Başka takım forması içinde hayal edilemeyen, futbolu bıraktıktan sonra bile kaptan diye anılmaya devam eden oyuncuların sayısı gün geçtikçe azalıyor. Bu bandın yükü her geçen gün daha da artıyor mu bilinmez, ama her gün değiştiği kesin.
Kol bandı artık sadece “hakemle konuşma ayrıcalığı” değil; aynı zamanda kulübün bir yüzü, kulübe bir ruh kazandıran bir temsil aracı. O yüzden bazı kulüpler yıllar içinde kaptanlarının karakteriyle harmanlanıp, kulüp kimliğini yoğurdu.