Hafta sonu Kapadokya’daydım... Dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say’ın ilk kez konser vereceği Kapadokya’da ona Japon Kabuki sanatçısı Nakamura Hayato eşlik edecekti.
Dün okullar açıldı. Çocuklar heyecanla sınıflarına koştu, veliler telaşla yolları doldurdu. Ama asıl sınav biz büyüklerdeydi. Servise binecek ya da toplu taşımayla okuluna giden öğrencilere öncelik tanımak, kaldırımda yürüyen çocuklara yol vermek… Bunlar sadece trafik kuralı değil, vicdan meselesi.
Çözümsüzlükten beslenen ve devletin Alevilere yönelik attığı her adımı kendisi için bir zemin kaybı olarak görenler beğenmeyebilir ama ben hafta sonu okuduğum “Alevi-Bektaşi Toplumunun Sorunlarını Çözmeye Yönelik Gerekli Adımlar, Çözüm Önerileri ve Uygulama Planı” adlı raporu son derece faydalı buldum.
Aslında “kendi etti kendi buldu” demek yerinde bir ifade olur. Fransa’daki birçok siyasi yorumcu ve gazeteci tarafından “hibris kompleksine kapılmış bir cumhurbaşkanı” olarak tanımlanan Emmanuel Macron, 2024’teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağcı ve yabancı düşmanı Ulusal Birlik (RN) partisinin birinci çıkması üzerine Fransa meclisini feshetmişti.
Okul zilleri yeniden çaldı, çocuklarımız defterleri, kalemleri ve çantalarıyla yeni döneme çoktan hazır. Peki ya gözleri? Ekranlar, ödevler ve uzun ders saatleri derken, en çok yorulan organlardan biri aslında gözler oluyor. Üstelik son yıllarda çocuklarda görme bozukluklarının artış gösterdiğini biliyoruz. Çok yeni bir araştırma ise göz sağlığını korumanın yalnızca ekran süresini sınırlamakla bitmediğini, sofraya koyduğunuz besinlerin de en az ekran süresi ve ders çalışma alışkanlıkları kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Ömrümüz sınavlarla geçiyor ve memnun olanı zor bulursunuz.
Yıl 1986, bir oyun izledim, şaşırarak ve büyülenerek izlediğim ilk oyun olarak geçmiş kişisel tarihime; Ortaoyuncular’dan “İçinden Tramvay Geçen Şarkı”. Öncesinde İstiklal Caddesi’nde Nazi subayı kılıklı oyuncular “Kimlik bitte” diye yolumuzu kesiyor, kimse “kimsiniz” diye sormuyor, kuzu kuzu çıkarıyor, bu kısım bir sosyal deney olarak epey ses getirmişti. Ferhan Şensoy’un Karl Valentin’in skeçlerinden yazdığı oyun da öyle.
İstanbulda ikinci altılının ilk ayağındaki Sarafimi birinciliğe yakın görüyorum. Son üç yarışından ikisini kazanan bu safkanın beklenen yarışını yapamaması durumunda formda Öztekbey devreye girer düşüncesindeyim. Günün sürprizi olarak ikinci ayaktaki Sarı Ömeri tavsiye ederim. Herkese bol şanslı bir gün diliyorum.
Kimi dostlar İspanya karşısındaki 6-0’ı yorumlarken “utandığını” dile getiriyor. Neden utanalım? Futbolcularımız da niye utansın?
Söz konusu utançsa…Bile bile yapılan yanlışlar, yolsuzluk ve sorumsuzlukla işlenen suçlarda toplum önüne çıkanlardan beklediğimiz bir itiraf örneğidir utanç… “Utan be adam!” deyişi ahlaksızlığa karşı bir tepkidir. Suçlunun vicdan kapısını çalmaktır. Suçlamadır. Affedilmediğini, hoş görülmediğini beyan etmektir.
Mahcubiyet, istenmeden yapılan hataların, bilmeden gerçekleşen kazaların yarattığı duygudur. Mutlaka ahlaklı, iyi niyetli insanların affedilebilir, hoş görülebilir, ertelenebilir kusurlarıdır. Utanç, cezalandırılabilir. Mahcubiyet masumdur. Bağışlanabilir.
Konya’daki maç hepimiz için MAHCUBİYETTİR… UTANÇ konusu bir rezillik hali değildir.
İspanya’ya az golle yenilsek normal bir sonuç yorumuyla üzülecektik. Çok hatalar yapıldı. Ama aşkla, şevkle yürekle çok hata yapar insanoğlu.
Uzman Psikiyatr Profesör Acar Baltaş hocamla konuştum. Utanç ve mahcubiyet konusuna girmeden şunları söyledi:
Bazen abartıyoruz. Örnek olarak Galatasaray’ın kurduğu kadroya bakalım: Türkiye’ye göre fazladır. Şampiyonlar Ligi’nde zayıf ve eksikli olabilir. Böyle durumlarda iki önemli konu vardır: Önce vicdan, sonra özeleştiri. Bu konularda hoca ve oyuncular kendi değerlendirmelerini yapmalı, gereken dersleri çıkarmalıdır. Ben zaman zaman maçı bırakıp dolunayı seyretmek istedim. Büyük yatırımlarla bu işi bilen kıymetli oyuncularımız kaza yaptılar. Böyle durumlardan ders çıkarabilirsek… İspanya yenilgisi, çıkaracağımız derslerle bize geleceği kazandırabilir.”
Önce kişisel görüşlerimi, sonra da bilimi okudunuz. Teşekkürler Acar hocam!