Toplam 3002 Haber Bulundu.

Hayatta kalma azmi Kategorisi için haberler

İKSV’nin düzenlediği İstanbul Bienali zamanı şimdi. Yürüme mesafesindeki sekiz farklı mekânda gerçekleşen, “Üç Ayaklı Kedi” başlığını taşıyan bienale ilk ziyaretimi gerçekleştirdim. Sanat eleştirmeni, yazar, dijital kütür sanat yayını Sanatatak’ın kurucusu Ayşegül Sönmez’in rehberliğinde gezdiğim Zihni Han, Muradiye Han, Galeri 77 rotasında yollar ve bienal mekânları sanat izleyicileriyle doluydu. Genç, yaşlı, anne, baba çocuk, öğrenci, kadın, erkek… Hayli geniş bir profil. Görünen o ki, çok dikkat çeken bir bienalle karşı karşıyayız.

11 şarkıda Etiyopya cazı Kategorisi için haberler

Caz bestecisi 83 yaşındaki Mulatu Astatke, 11 şarkılık yeni bir albümle bizi geçmişe doğru müzikal bir yolculuğa çıkarırken mucidi olduğu Etiyopya cazını temize çekiyor

2 bin 859 lira daha Kategorisi için haberler

İzmirde dün koşulan ikinci altılı ganyanı bilerek bu kez okuyucularımıza 2 bin 859 lira kazandırdık. Ayrıca İzmirde ve Ankarada okuyucularımıza önerdiğimiz dört tek atımız da yarışları kazandı. Güle güle harcayın. Bugün İstanbulda ilk ayaktaki Miray Ablayı birinciliğe yakın görüyorum. İstikrarlı yarışlarını izlediğimiz bu safkanın rakibi Kır Papatyası olur düşüncesindeyim. Günün sürprizi olarak son ayaktaki Ride The Lightningi tavsiye ederim. Herkese bol şanslı bir gün diliyorum.

Şaka gibi…! Kategorisi için haberler

Uzatma dakikalarına üç farklı önde gir, iki dakikada iki gol yeyip maç 3-4’e gelsin, kalan iki dakikada karşılaşma bitsin diye bildiğin tüm duaları oku! Hakikaten şaka gibi!
Böyle bir heyecan kasırgası, stres, sıkıntı ancak Trabzonspor maçlarında olur.
Sormak lazım bordo-mavili oyunculara ‘sahi iki dakikada bunu nasıl başardınız?’
Nasıl olacak; rehavetten, gereğinden fazla havaya girmekten başka bir şey değil! Umarız, Trabzonsporluların tansiyonunu çıkartıp indiren, şekerini yükselten, kalp atışlarını şaha kaldıran oyuncular bu durumdan ders çıkartır. Futbolda rehavete yer olmadığını belki daha iyi anlarlar. Öyle ya birkaç dakika daha olsa, üç puan alarak döndükleri İstanbul’dan elleri boş da dönebilirlerdi.
Onuachu, Pina ve Oulai’ye ayrı bir parantez açmak gerekir.
Havadan ve karadan gelen her topun hakkını teslim eden Onuachu, öyle bir gole imza attı ki, gözlerin pasını silen, mevsim güz olmasına rağmen Olimpiyat’ın henüz ısırmaya başlayan soğuğunda izleyenlerin içini ısıtan. İzleyemeyen futbolseverlere iki yıl önce son dakikalarda Konyaspor’a topuğuyla attığı golün üç aşağı beş yukarı bir benzeri…. Futbola yeni başlayan ya da bıyıkları yeni terlemeye başlayan santraforların günde üç kez izlemesi gereken pozisyon…
Pina, iki golün asist mimarı olduğu için son dakikaları şaka gibi geçen karşılaşmanın enlerinde idi. Bordo-mavili takımın sağ beki sağ kulvarı otoban gibi kullandı.
İlk kez Trabzonspor formasını giyen Oulai’de idi tüm gözler. Maç eksiği olmasına, tecrübesi olmamasına karşın, Trabzonspor’un oyun geçişlerinde, diğer bir ifadeyle günümüz futbolunda ‘akan oyun’ diye tabir edilen oyunda başrollerdeydi Fildişi Sahilli oyuncu. Kumaşı kaliteli, tepeden tırnağa iyi olacağı belli.
Sezon başından bu yana en kötü oyununu oynadı Trabzonspor defansı. Yarım sezonda yaptıkları hatayı bir maçta yaptılar desek abartmış olmayız. Düşünün 6 maçta attığı golün 1 eksiğini attı F. Karagümrük.
Olaigme için birkaç kelime yazmak gerekirse; takımını sürekli bir kişi eksik oynatıyor. Sikan, daha önce oyuna alınmalıydı. Hatta Sikan ile başlanılsa çok daha iyi olur.
Özetle, Trabzonspor’un farklı alacağı, Trabzonsporluların moralini yükselteceği bir maçı uzatma dakikalarında yedikleri şaka gibi iki golle sevenlerinin canını sıkmadığı değil. Umarız Trabzonsporlu oyuncular bundan bir ders çıkartır!

Trabzon’un ödü koptu! Kategorisi için haberler

Trendyol Süper Lig’de Trabzonspor, uzatma dakikalarında bir dakika arayla yediği iki gole rağmen Fatih Karagümrük deplasmanında 4-3 kazanmayı başardı.
Lige 3’te 3 ile başlamasına rağmen devamını getiremeyen ve son üç karşılaşmasında 7 puan kaybeden Trabzonspor’da Fatih Tekke kötü gidişe ‘dur’ demek için ofansif bir kadro ile sahadaydı. Muçi’nin yerine asıl mevkii forvet olan Augusto’yu 10 numarada görevlendirmesi bunun en önemli kanıtıydı.
İlk dakikadan itibaren topa sahip olan Trabzon’da, 15’te Oulai’nin şutunu Grbic güçlükle çeldi. 20’de ise bordo-mavililer öne geçti. Augusto ağları havalandıran isim oldu: 0-1.
28’de ev sahibi ilk atağında Tiago Çukur ile golü buldu: 1-1. 35’te bu kez sahneye Onuachu çıktı. Tecrübeli forvet estetik bir vuruşla fileleri sarstı: 1-2. İlk yarının uzatma dakikalarında Atakan-Onuachu mücadelesinde hakem Mehmet Türkmen penaltı noktasını gönderdi. Türkmen VAR’da pozisyonu tekrar izlese de kararı değişmedi. 45+8’de atışı kullanan Onuachu farkı ikiye yükseltti: 1-3.
Trabzonspor, ikinci yarıda skor avantajının da verdiği güvenle fazla risk almazken, Fatih Karagümrük zaman zaman tehlikeler yarattı, buna rağmen farkı azaltamadı. Trabzonspor’da 64’te oyuna giren Sikan, 88’de attığı golle takımını iyice rahatlatırken, Fofana’nın uzatmalarda bir dakika arayla iki kez ağları havalandırdı, maçın sonucunu 4-2 olarak belirledi. Bu galibiyetin ardından Trabzonspor 11’e yükseltirken, 5 kez kaybeden ev sahibi 3 puanda kaldı.

Skora değil oyuna bak Kategorisi için haberler

Sezona üçte üç ile başlayıp son üç maçta galibiyet alamamak, her takım gibi Trabzonspor’un da psikolojisini olumsuz etkiledi elbette.
Adınız dört büyükler arasında anılıyor ve hedefiniz her daim ligde üst sıralar ise, sıkıntılı süreçten çıkmayı bilmeniz gerek.
Bu eşiği aşmak için bordo-mavili ekibin karşında uygun rakip ve koşullar vardı, lakin son ana dek her şey yolunda giderken kabusa dönen bir maçı zor bitirdi. İki dakikada kalesinde iki gol görmek nasıl izah edilebilir ki?
Teknik direktör Fatih Tekke ve tüm oyuncular Olimpiyat stadında yaşanan her anın eleştirisini yaparken, hatalarını sorgular umarım.
Tansiyon bu kadar yüksek iken. garip gelecek ama skordan bağımsız söylenmesi gerekenler var. Onuachu’yu savunma görevi verilen Atakan ilk yarıda rakibini tam beş defa sert fauller ile durdurdu. İkisi sarı kart gerektiriyordu. Hakem Mehmet Türkmen hepsini uyarı ile geçiştirdi. Hâl böyle olunca, Atakan ceza alanı içinde Onuachu’yu yaka paça indirmeye çalışıp hakemin hoş görüsüne sığınmaya çalıştı. Oysa o pozisyona kadar kartı görseydi, bu denli cesur davranamazdı.
Alıştık, VAR çağrısıyla ekrana giden hakemler genellikle kararlarından dönerdi. Hakem Mehmet Türkmen izledi yine beyaz noktayı gösterdi.
Sahaya gelirsek. Trabzonspor son yıllarda sağ bek konusunda çok isabetli transferler yapıyor. Bu sezon vitrinde Pina var. Dün akşam maçın sonucuna etki eden önemli oyunculardan biriydi. Gollere yaptığı katkı kadar asli görevini yerine getirken hücum performansı dikkat çekiciydi. Bu sezon ilk kez forma giyen Oulai isabetli transferlerden biri olduğunu gösterdi. Gençlik enerjisi ve futbol aklı birleşince yapacağı çok şey olabilir.
Onuachu için ne söylenebilir ki? Yine sahanın her yerindeydi. Attığı ilk gol jenerikti, penaltı vuruşu ise derslik. Nijeryalı forvet Trabzonspor’un her şeyi adeta. İki kişilik emeği var her oyunda.
Karadeniz ekibinin bu sezon en güvendiği bölgesi savunması. Savic- Batahov ikilisinin yanı sıra kanatlar uyum içinde. Ancak maçın genelinde Karagümrükspor’a verilen pozisyonlar ve yediği goller analiz edilmeden geçilemez.
Orta alan kurgusu sürekli değişiyor. Bazı oyuncular pozisyon almakta zorlanıyor ve bu bölge hızlı aşılınca tüm yük savunmanın üzerine kalıyor. Uzatma dakikalarında yenen iki golün nasıl izahını merak ediyorum.
Üç puan Trabzonspor’un hanesine yazıldı. Haftayı kayıpsız geçmek önemliydi. Ancak maç içinde bu denli iniş-çıkış yaşamak doğal değil.
Sorun orta alan kurgusunda. Fatih hocanın mesai harcaması gereken konu, oyunu forse edecek kadroyu kısa sürede bulması ve hücum etkinliğini artırması olacaktır sanırım.

Futbolun bitmeyen sendromu Kategorisi için haberler

Türkiye Ligi’nde rakiplerine karşı “büyük takım” edasıyla sahaya çıkan kulüplerimiz, Avrupa’da sıradan veya hatta vasat denebilecek kulüpler karşısında çaresizleşiyor. Peki neden? Bu sorunun cevabı; ekonomik gerçeklerden, futbol kültürüne, yönetim anlayışından, altyapı eksikliğine kadar uzanan geniş bir yelpazede yatıyor.
Türk futbolunun Avrupa defteri, her yeni sezon açıldığında taze umutlarla başlar ama genellikle aynı hayal kırıklıklarıyla kapanır. Sezon başında devasa bütçeler, astronomik maaşlar, yıldız transferler… Hemen ardından sosyal medyada taraftarın coşkusunu süsleyen videolar, hazırlık kampında atılan goller, basın toplantılarında kurulan büyük cümleler… Ve sonra gerçek: Avrupa sahnesine çıkıldığında Dinamo Zagreb karşısında dağılan Fenerbahçe, Frankfurt’tan beş gol yiyip dönen Galatasaray.
Bu tablo artık istisna değil, adeta rutin. 2000 yılında Galatasaray’ın UEFA Kupası zaferinden bu yana, Türk futbolunun Avrupa’daki vitrini giderek soluklaştı. O zafer, hâlâ bir nostalji cümlesi olarak tekrarlanıyor çünkü ondan sonra gelen 25 yıl boyunca aynı seviyeye yaklaşmak bile mümkün olmadı.
Klişe haline gelen tabloyu hepimiz biliyoruz. Türkiye Ligi’nde rakiplerine karşı “büyük takım” edasıyla sahaya çıkan kulüplerimiz, Avrupa’da sıradan veya hatta vasat denebilecek kulüpler karşısında çaresizleşiyor. Peki neden? Türk futbolu neden sadece Türkiye sınırları içinde büyük? Neden Avrupa sahnesine çıktığında, bütün o şatafatlı kadrolar ve milyon euroluk yatırımlar buharlaşıyor? Bu sorunun cevabı; ekonomik gerçeklerden, futbol kültürüne, yönetim anlayışından, altyapı eksikliğine kadar uzanan geniş bir yelpazede yatıyor.
Para harcanıyor ama plan yok
Türkiye’de futbol, uzun süredir transfer şampiyonluğu üzerinden okunuyor. Özellikle üç büyükler her yaz döneminde kamuoyuna adeta birer şov sunuyor. Transfer haberleri, uçak seferleri, havalimanı karşılamaları… Taraftarın coşkusunu diri tutmak için milyon eurolar havada uçuşuyor. Ancak bu harcamalar, sistemli bir planın parçası değil; daha çok günü kurtarmaya yönelik bir popülizm stratejisi. Çünkü Türkiye’de transfer, bir futbol projesinin parçası değil; taraftarı mutlu etmenin en kolay yolu.
Bir Avrupa kulübüne bakalım: diyelim ki Benfica. Bizim Kerem’i gönderip bir yıl sonra daha pahalıya geri aldığımız Portekiz ekibi, yılda 6070 milyon euroyu sadece oyuncu satışından kazanabiliyor. Transfer ettiği oyuncular, sistemine uygun, genç ve potansiyelli isimler oluyor. Birkaç yıl içinde değerleri katlanıyor, kulüp hem sportif başarı hem de finansal kazanç elde ediyor.
Bizde ise halen birkaç istisna hariç, Avrupa’da artık üst düzey kulüplerin tercih etmediği, 30’lu yaşlarını geçmiş yıldızlar üzerine kadrolar kuruluyorlar. İsimler büyük, geçmişleri parıltılı ama gelecekleri yok. Tıpkı Türkiye’ye “yıldız” statüsünde gelip Avrupa maçlarında kaybolan Mesut Özil, Zaha, Ziyech gibi. Bu tip yanlış tercihler, Türkiye’de yıldız diye yere göğe konulamayan oyuncuların Avrupa’da sıradanlaşmasına neden oluyor. Çünkü modern futbol artık bireysel isimlerden çok kolektif sistemlere dayanıyor.
Türkiye liginin yavaşlığı
Türkiye Ligi’nin temposu, Avrupa standartlarının çok gerisinde. Bunun en somut örneğini, Avrupa kupalarındaki hemen her maçta görüyoruz. Avrupa’nın sıradan kulüpleri sürekli pres yapıyor, oyunu hızlandırıyor ve sahada 90 dakika boyunca yüksek efor harcıyorken, bizde işler hep rölantide. Ezkaza bir takım oyunu hızlandırmak istese bile hakemlerin yetersizliği hatta zaman zaman maçın temposuna ayak uyduran koşuları bile yapamamaları nedeniyle sırf soluklanmak için çaldıkları düdükleriyle buna izin vermiyorlar.
Rigas Skola, Slavia Prag, Midtjylland gibi orta sınıf kulüpler bile yüksek tempoda oynayıp, pres devamlılığı sağlayabiliyor. Bizim büyük kulüpler ise kurada bu takımlardan biriyle eşleştiğinde, tura garanti gözüyle bakıp seviniyor. Ta ki, 60. dakikadan sonra adamların genç ve dinamik kadrosu karşısında tükenip havlu atıp gerçeklerle yüzleşene kadar. Bu yüzleşme yeni değil yıllar öncesine dayanıyor. Ancak kondisyon eksikliği bunca yıldır hâlâ göz ardı edilen bir problem. Avrupa’nın orta seviye takımlarında bile fiziksel hazırlık, teknik direktörlerin en önemli kriteri iken, bizde hâlâ bireysel yeteneğe güveniliyor.
Avrupa’da küçük Türkiye’de büyük
Türk futbolunun Avrupa’daki başarısızlığının özeti aslında basit: Para var ama plan yok. Yıldız var ama sistem yok. Taraftar var ama sabır yok. Yönetim var ama vizyon yok.
Kendi ligimizde dev gibi görünen kulüpler, Avrupa sahnesinde sıradanlaşıyor. Çünkü temelde futbolu hâlâ bir eğlence, bir popülizm aracı olarak görüyoruz. Avrupa’da başarıyı getiren sistem, disiplin ve planlama bizde yok. Çözüm için gereken en önemli şey, zihniyet değişimi. Sadece yönetimlerde değil, teknik direktör, oyuncu ve en çok da taraftarlarda. Ne zaman ki taraftarlar Avrupa’da başarı için baskıyı artırır, sesini duyurur ancak bunu sabırla ve güvenle yapar o zaman yönetimler de mecbur kalır. Lig şampiyonluğuyla yetinmek, rakip olarak suyun ötesini görmek yerine, Kapıkule’den çıkıp gerçek rekabete dahil olur.
Bu değişim olur mu? Belki. Ama kısa vadede yine aynı döngüyü yaşamamız çok muhtemel. Yaz transfer döneminde yeni yıldızlar, havalimanı coşkuları, basın toplantılarında büyük laflar… Ve sonra Avrupa sahnesinde yeni bir hezimet. Ama sorun değil, biz zaten Türkiye’de şampiyonuz değil mi?

Hayko Cepkin’in iddiası ve gerçek Kategorisi için haberler

Rock müzik sanatçısı Hayko Cepkin, Anadolu turu kapsamındaki Kayseri ve Diyarbakır konserlerinin iptal edildiğini 25 Eylül’de X hesabından şöyle duyurdu:

Burnumuzun dibindeki küçük İsrail tehlikesi... Kategorisi için haberler

Burnumuzun dibinde bir toprak parçası Küçük İsrail oldu.

Kılıçla değil, kepçeyle kazanılan savaş: Haçova’nın hikayesi Kategorisi için haberler

23 Haziran 1596’da başlayan sefer, uzun bir yürüyüşün ardından Osmanlı ordusunu Haçova ovasına taşıdığında tablo pek iç açıcı değildi. Yorgun, bitkin askerler karşısında siperlere gömülmüş Avusturya ve Transilvanya birlikleri vardı. İlk günün sonunda Osmanlı ordusu bozguna uğramış gibiydi. Padişah III. Mehmedin bile geri çekilmeyi düşündüğü söylenir. Ama işte tarihin cilvesi burada devreye girdi.