Şikâyet kültürü! Kategorisi için haberler
Şikâyet etmek kolay, çözüm önermek içinse bilgi gerekir
Şikâyet etmek kolay, çözüm önermek içinse bilgi gerekir
Jennifer Lopez konseri için İstanbul’a kaç ülkeden kaç hayranın geldiğini bilmiyorum, ama şarkıcıyı izlemeye Ermenistan ve Kazakistan’a yurtdışından ne kadar hayranının geldiğini biliyorum.
Geçen hafta Afyonkarahisar’daydım. Her gelişimde farklı bir duyguya kapılıyorum ama 30 Ağustos’a yaklaşırken o havayı solumak bambaşka. Afyonkarahisar, sadece bir şehir değil; bu toprakların kaderinin yeniden yazıldığı yer. Kurtuluşumuzun, yeniden ayağa kalkışımızın simgesi.
Ali Koç ile Aziz Yıldırım arasındaki son başkanlık yarışı yaşanmasa, Jose Mourinho Fenerbahçe’nin teknik direktör tercihi olabilir miydi?
Belki listenin ilk sırasına yazılmazdı ama gündeme girebilirdi.
İkili arasındaki çekişme dünyada ses getiren o transferin gerçekleşmesine yol açtı ve Portekizli teknik adam büyük umutlarla geldiği Fenerbahçe’de kulübün anahtarını teslim aldı.
Teslim aldı diyorum, düne kadar başarılarıyla değil, söylem ve eylemleri ile bir kibir abidesi olarak herkese tepeden baktı ve tüm camianının tepkisini çekti.
Oysa Portekizli hoca sarı-lacivertli taraftarın yıllar süren şampiyonluk hasretini bitirip, kulübü Avrupa’da marka haline getirecek, kalıcı başarıların temelini atacak ve İstanbul serüveni uzun soluklu olacaktı.
Lakin beklenen büyük devrim, hüsranla sonuçlandı ve fiyaskoya dönüştü.
Vukuatları konuşuldu
Gelelim Mourinho’nun 452 günlük serüveninde başarısızlığı dışında konuşulan vukuatlarına; Galatasaray derbisinden sonra rakip takım kulübesini hedef alarak “maymun gibi zıpladılar” ifadesini kullandı, ırkçılıkla suçlandı.
“Herkes Türkiye’de nasıl bir lig olduğunu biliyor. Çok gri ve kötü kokuyor” diyerek ligi ve hakemleri alenen aşağıladı.
İngiliz basınına yaptığı “Türkiye’de insanlar skandaldan hoşlanıyor” açıklaması büyük tepki çekti.
Galatasaray’a kaybettiği kupa maçı bitiminde rakip takımın hocası Okan Buruk’un burnunu sıktı. Dünya medyasına malzeme oldu.
Bunlar normal mi?
Diyelim ki örnekler, Portekizli’nin kariyerine çizik yediği sezonda öfke kontrolünü yitirmesinden kaynaklandı. Benfica maçı arefesinde zehir zembelek ifadelerle kendi başkanı ve yönetimini suçlayıp, elenme ihtimaline kılıf uydurma kurnazlığına ne demeli?
Bu tavır bardağı taşıran damlaydı. Jose Mourinho kendisine verilen sözler tutumadığı için sınırları aştıysa, Fenerbahçe yönetimi krize yol açan nedenleri camiaya açıklamakla yükümlüdür.
Oysa onlar “karşılıklı anlaşma” diyerek yolları ayırmayı tercih etti.
Ama herkes biliyor ki karar, bir projenin iflası ve “başarısızlığın” tescilidir.
Mourinho futbol dünyasında hâlâ “özel biri” olabilir. Gelişi gibi gidişi de büyük ses getirdi.
Fakat Türkiye’deki macerası hiç hoş anımsanmayacaktır. Portekizli’nin kötü mirasının faturası ve milyonlarca euroluk kayıplar ise biz bize kaldığımıza göre Ali Koç’a yazılacaktır.
İzmirde ikinci altınının dördüncü ayağında hiç yarış kazanmamış 3 yaşlı arap taylarının mücadelesinde Free Bloodu birinciliğe yakın görüyorum. İlk yarışında ikinci olan, daha sonraki koşusunda beşincilikte kalan bu safkanın kazanmasını bekliyorum. En ciddi rakibi Aram Samsamdır. Günün sürprizi olarak son ayaktaki Bertanı tavsiye ederim. Herkese bol şanslı bir gün diliyorum.
Türk tarihinde ağustos ayının ayrı bir yeri ve anlamı var... 26 Ağustos 1071’de Malazgirt Savaşı’nda Sultan Alparslan Bizans ordusunu yenerek Anadolu’nun kapılarını Türklere açtı. Bundan 9 asır sonra 1922’de yine bir 26 Ağustos günü Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir” komutuyla başlayan ve 30 Ağustos’ta Yunan ordusunun bozgunuyla sonlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi, Anadolu’nun sonsuza dek Türk yurdu olarak kalacağını tüm dünyaya gösterdi... Türk ordusu işgalci güçlere son ve kesin darbeyi vurdu ve Anadolu’dan attı...Türk ve insanlık tarihi için böylesine önemli sonuçlar doğuran bu iki parlak zaferin aynı ay hatta aynı güne denk gelmesinin yanı sıra güç dengeleri açısından da benzerlikleri söz konusu. Hem Malazgirt hem de Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde, Türk ordusu gerek asker sayısı gerekse silah- mühimmat bakımından kendisinden katbekat üstün bir güçle çarpıştı ve düşman ordusunu imha ederek kesin zafere ulaştı. Bu zaferler ülke olarak kutup yıldızımız konumunda... Her ikisinin ardında meşakkat, çaba, olağanüstü fedakârlık, daha da önemlisi, dâhiyane hazırlanmış bir strateji var. Her türlü tezgâha, hainliğe rağmen birlik, beraberlik ruhuyla kazanılan zaferler ikisi de...
Ankara’da, Atina’nın kontrollü bir gerginlik arayacağına dair düşünceler oluşmasının en büyük sebebi Yunanistan medyasında çıkan haberler. Durmadan, “Türkiye yükseliyor, biraz geride kalıyoruz”, “Türkiye askeri olarak çok güçlendi” yayınları iktidar için ciddi bir sorun haline geldi. Dışişleri Bakanı Fidan’ın, Yunanistan’daki bu durumu eleştirmesi ve iç siyasi hesapların Türkiye ile ilişkilere etkisinden söz etmesi Atina’yı kızdırdı. Fidan, Yunanistan iç siyasetine bir ayna tuttu. İç siyasette gündemin durmadan Türkiye üzerinden kurulmasının ilişkilere verdiği zarara dikkat çekti.
Yaş ilerledikçe zihinsel performansımızın düşeceğini kabul ederiz, ama bu düşüşü hızlandırmak da, yavaşlatmak da bizim elimizde. Beyin sağlığını korumanın en etkili yolu, günlük alışkanlıklarımızı doğru seçmekten geçiyor.
Galatasaray, kendi sahasında konuk ettiği Çaykur Rizespor’u 3-1 gibi farklı bir skorla geçerek ligde dörtte dört yaptı. Ancak sarı- kırmızılıların, bu güzel sonuç ve üç puana rağmen bu karşılaşmadan çıkartmaları gereken çok ciddi dersler var. Mücadelenin Galatasaray açısından ortaya koyduğu bu uyarıları, maçın da analizini yaparak genel olarak inceleyelim.
Elli bin taraftar, müthiş bir destek... Hepsinin de beklediği iyi futbol. İlk 15 dakika Galatasaray müthiş bir baskı kurdu, bunu kabul ediyorum. Peki golden sonra ne oldu? Orta saha Rizespor’un kontrolüne geçti. O iyi ve baskılı futbol bitti, konuk ekibin bir topu direkten döndü, iki golü de ofsayt gerekçesiyle iptal edildi. Üstüne bir de girdiği başka pozisyonlar var.
Şampiyonlar Ligi’nde oynayacak olan bir takım, rakibine nasıl bu kadar gol pozisyonu verir, bunu aklım almıyor. Demek ki, Rizesporlu futbolcuları çok küçümsemişler. Bu yüzden de bir türlü maça konsantre olamadılar. Bunun da cezasını az kalsın çekiyorlardı.
Günay topu oyuna sokmak istiyor, pasını sırtı rakibine dönük olan Torreira’ya atıyor. Rakip araya girip topa sahip oldu, o top da sonrasında gol oldu. Böyle bir gol yersen, Devler Ligi’nde başın çok ağrır, taraftarı çok üzersin.
Anlayamadığım diğer konu; Sane çok kötü bir günündeydi. Olabilir; peki teknik direktör Okan Buruk neden bu futbolcuyu değiştirmek için maçın sonunu bekliyor? Kulübede Zaniolo oturuyor. Aynı şekilde Lemina da dökülüyor. Bütün tribünler hoca bu oyuncuyu ne zaman kenara alacak diye bekliyor.
Osimhen dünyanın sayılı golcülerinden biri. Adam topla buluşamıyor. Abdülkerim harika bir orta açmasa, ikinci golü de atamayacaktı. Yunus’un, Sara’nın hücumda daha organize olması lazım. Mertens’in yaratıcılığı bu iki isimde de yok.
Maçın en iyisi Sallai’ydi. Icardi’ye de müthiş bir gol attırdı. Sonuçta üç gollü galibiyet de olsa, oynanan futbol taraftarı memnun etmedi. Takımın içinde formsuz futbolcu sayısı çok fazla. Milli arada bunların toparlanması lazım.